21 Ağustos 2009 Cuma

Adam usulca yaklaştı kadına ve ''merhaba'' dedi. Kadın ürkek bir şekilde ''şuan binlerce kilometre uzaktaki bir adamın yüzü için üzülüyorum'' dedi. Adam ''benim binlerce kilometre uzaktaki kadınımın yüzü aklımda bile değil'' dedi. Kadın aşağılayarak baktı adama. İçinde bir yerlerde onun kadınının yüzü vardı, masum, habersiz, sevecen, mutsuz ama herşeye rağmen kalbinden sevgi eksik omayan bir kadının yüzü. Çok tanıdık geliyordu yabancı kadın. Çünkü o kadın biriktiriyordu kırıklarını pandoranın kutusunda tıpkı kendisi gibi. Düşündü, çok düşündü, adam hala yanında oturuyordu. Kadın bir içki daha söyledi ve düşünmeye devam etti. Hayat adil değildi onun düşüncelerinde. Ne çok sevmişti, ne kadar az sevilmişti...
Ölümü düşündü sonra yok olup gitmeyi. Kendini kandırdı sonra, binlerce kilometre uzaktaki adamın onu ne kadar çok sevdiğini düşünerek. Göz yaşları yavaşça dudağını ıslattı. Bu tat hayatı boyunca ona en lezzetli gelen şeydi. Biliyorduki bir kadın ağlarsa bir yerlerde başka bir kadının kalbine dokunur bu. Bu defa yanındaki adamın uzaktaki kadınının kalbine dokunmuştu. Acıyı kendi yaşıyormuşçasına hissediyordu. İliklerine kadar buz kesti sonra. Etrafına bakındı ama kimseyi göremedi. Bilmiyordu ki bu hikayedeki tüm kadınlar onu anlatıyordu...

1 yorum:

  1. ..bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
    bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini..

    l. aragon

    YanıtlaSil