23 Kasım 2009 Pazartesi

Aklının yarısı anne rahminde kalmış senin,
ama dur bu doğru değil, senin insan olmadığını hatırladım.

22 Kasım 2009 Pazar


İlginç bir kara parçasındayız küçük çocuk, bir zamanlar. Büyüyene övgüler yağıyor, eline sigara alan büyüyor. Çiziyorum ikimizi bir kaya parçasının üzerine, beni hep aynı kaldım sanıyorlar. Freud'la konuştum bir saat önce, analizinin yapılması için çok geç kaldın dedi bana. Huzur kokusunu biliyor musun, hani şu elimden düşürmediğim. Kar yağıyordu ve ikimizinde bir elinde eldiven vardı, ikinciler içeride yastığın altına gizleniyordu. İplikler sarkıyordu tellerden, biz utanarak topluyorduk, kimsenin olmadığından emin olmak için sürekli kafamızı çeviriyorduk arkaya. Biz herzaman kafamızı çevirdik, çünkü biz herzaman birilerinden birşeyler toplamaya çalıştık. Aldıklarımız, verdiklerimizin kanıtı olamazken sadece boyama kitaplarımızı siyah renge boyadık. Beyaz olmaz dedik çünkü kirletirler. Çocukluğun tarihini okudum at arabamda, biz yoktuk içinde. Sabaha kadar aynı şarkı dönerken, biz olmayan aşklarımızdan bahsettik. Yanlış tespitlerde bulunduk olmayan hayatlar üzerine. Bir kere yağmur yağdı ve biz binlerce kez ıslandık, kendi yağmurumuzu kendimiz yarattık. Oyun hamurundan sahte erkekler yapıyorum kendime, sen gerçeği ararken ben büyük aşklar yaşıyorum. Kendimle konuşmayı seviyorum yemek yaparken fakat yemek yapmayı sevmiyorum. İronik bir hayatın son evresine girerek buralardan gitmek istiyorum. Belki gittiğim yerde yeni bir insan olurum, belki gittiğim yerde duygularını yeniden yaratmış insanlar olur. Bir sırrım var, biliyorsun sanırım. Korkuyorum, birileri anlayacak, birileri beni kendimle bırakacak diye. Yanlış birşeyler var ve ben ne olduğunu biliyorum. ''Anne'' diyorlar bana, o kadar huzurlu muyum ben? Kendimin farkındayım en azından. Benden iyi bir sevgili olmaz, benden iyi herhangi birşey olmaz. Benden iyi birşey olacaksa bu kırmızı koltukta yaşlanan huysuz bir kadın olur. Bardaklarım var, kırılmalarından korkuyorum çünkü özenle seçiyorum hayatıma yakışsınlar diye. Saçmalayan beynim var bir de, isterseniz ödünç verebilirim.
-Merhaba doktor bey.
-Yeni bir gün, nasılsınız?
-Karmaşık, ya siz?
-Daha karmaşık.
-Sizi dinlemek isterim.
-İnsanlar, garip son günlerde, sürekli sorunlarından bahsediyorlar.
-Ama siz bir ruh doktorusunuz, işiniz bu yani, onları dinlemek.
-İstemiyorum insanların sığ dünyalarını, sevmeyi bile bilmiyorlar sonra da bana sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar.
-Emekli olmayı düşündünüz mü son zamanlarda?
-Fazla uzağa gidemem.
-Niçin?
-Çünkü sırlarım var bu odanın bildiği, yeni gelene anlatacak hepsini.
-Peki öldürseniz bu odayı?
-Sen kötü bir MÜŞTERİSİN!
Evden çıkıyorum ve adımlarım beni sana getiriyor. Sen bay Huzur. Yanına uzanıyorum bana bakıyorsun. Sanki daha önce görmedigin güzel bir rüyaymışım gıbı. Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. İyi ki yeniden varsın. Adın hep bende kalacak ve kimse bilmeyecek bay Huzur.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Aşk diye birşey yok!
Tersten okunmuyor, tersten okunuyor ama zorluyor. İki sessiz harfin yan yana olduğu kelimeler anlamını kaybeder, bu da onun olmadığını kanıtlar.

17 Kasım 2009 Salı

Neden herkes ismimizi ve soy ismimizi biliyor?
Özel isim değil mi oysa...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Neydi yalnızlık? Annemin ördüğü hırka mı, babamın bana verdiği öğütler mi ya da küçük kardeşin telefondaki sesi mi?
Sigarayı söndürmemek istemek doğru muydu yalnızlık anlarında? Gün geçtikçe daha sessiz olmamın sebebi tükenmem mi mesela?
Otobüste camdan dışarıya bakmak istemememin bile bir sebebi olmalı. Konuşmayınca çok mu küçük zannedecek insanlar dünyamı?
Küveti dolduruyorum ve ördeğimi içine koyuyorum, çocuk olmak saflık falan değil bu saatten sonra.
Birileri giriyor rüyama, ben birilerinin odasına giriyorum.
Hep aynı yalan o yatakta beraber uyuyabilmek için. Uyuyabilek için dedim çünkü yumuşatmak istedim durumu, belki kendimi daha rahat hissederim diye.
Sen yoktun, yoksun ve olmayacaksın.
Artık kendimi kandırmak bile istemeyişimin bir sebebi olmalı.
Açıyorum kapıyı ve bir adım atıyorum, gözlerimi kapatmak zorundayım dışarıya adım attığımda.
Her yer kirli, bakışlar kirli, marketten alışveriş yapan insanlar kirli, ben kirliyim...
Kaldırım taşlarında bile o istemediğimiz hayat gizli.
Birileri sürekli ayakkabısını değiştiriyor kirlenmeden.
Korkmalarına gerek yok, telkinde bulunuyorum ama sanki duymuyorlar beni.
Herkes kafası önünde yürüyor, korkuyorlar güzel bir yüz görmekten.
Güzel olan herşey tehlikelidir çünkü, çünkü insanoğlu güzeli yoketme isteğiyle uyanır her sabah, insanlar katil olmaktan korkuyorlar.
Çamaşırlar, herzaman yıkanmalı, yıkayamıyorsan onlarıda atıp yenilerini al, ya da eski sevgilinin evinde bırak o kullansın, anılara ihtiyacı olacak ve en güzeli yatak anıları oluyor ilişkiler bittikten sonra.
İlişkiler bitiyor, bir iki oluyor, uzak ama yakın, yakın ama uzak.
Bir yol var önümde uzak, belki yakın, çelişkili kısacası.
Hayat diyorduk evet, sadece ışıklar yanıkken ve uyanıkken var, gerisi daha güzel.
Ölmeyi istemenin bile bir adabı var, bekleyeceksin.
Bornozunu çıkar ve bana ver çünkü üşüyorum.
Hatta benim olan ne varsa bana ver, mesela o küçük taş.
Sığ sulardan çıkardım onu sonra içimdeki derin denizde yıkayıp ellerine bıraktım.
Ellerin küçük gelmiş olmalıki düşürdün anlamını.
Bir küçük kayık var gözlerimin içinde, görebilen çok uzaklara gidebilir.
Yazı yazmak bile gereksiz bazen, konuşmayı reddettikten sonra mesela.
Çok kısa zaman sonra diyor rüyamda bir adam, gülümsüyor üstelik.
Rüyalar ne kadar da gerçek oldular hayatımda.
Bıraksam diyorum herşeyi uyusam gece gündüz.
Sonra bir beyaz tüy gelse konsa ve gidiyoruz dese, elinden tutsam ben o tüyün.
Sana geliriz belki ha, oralarda mısın?

15 Kasım 2009 Pazar

Bir, iki, üç, dört. Uzak bir kadın, yakın bir erkek, oradaki kadın, nerede olduğu bilinmeyen bir erkek.
Yakın olan erkek ürkekçe dokunur oradaki kadına, diğer ikisinin haberi yok. Oradaki kadın susuyor, her yerde konuşuyordu ama bu defa susuyor. Yakın erkek onu rahatlatıyor, öyle güzel konuşuyor yani... Oradaki kadın ilk defa kendini bu kadar sakin hissediyor. Adamın kulağına eğilip ''huzur diyor, sanki senin yanında hep.'' Üç yıl sonra aynı şeyleri hissedebiliyor olmak kadını rahatlatıyor. Yakın olan adam bütün hücrelerini keşfediyor kadının. Kadın bu defa karşı koymuyor, uzaklaşmaya ihtiyacı var, zerre kadar düşünülmediği kalpleri yok etmeye ihtiyacı var. ''Demek gidiyorsun, daha fazla sıcaklığını bırakmayacaksın yani'' diyor adam. Kadın üzgün, uzun zaman sonra ilk defa birinin sıcaklığını sevmişti. Belki bu son olacaktı onun için, birbirlerini bir daha aramayacaklardı belki de...
Uzak kadın sabah uyandığında kalbi atacaktı aynı şekilde, sevgiyle...
Oradaki kadın bu defa kendini düşünüyordu yalnızca çünkü alması gereken bir intikam vardı hayattan. Nerede olduğu bilinmeyen adamı görüyor düşünde, gözlerini açıyor saatin sesiyle ve bu defa içinde özlem yok. Şaşırıyor önce, sonra kendine dokunuyor sonra yakındaki adama, ikiside gerçek. Nerede olduğu bilinmeyen adam kalacak o şekilde, yokluk olarak çünkü varlığı acı veriyor çünkü aslında varolmadığı halde oradaki kadının hayatında varoluyor. Yakındaki adam şöyle dedi oradaki kadına; ''çapı dar olan adamlara kendini açarsan zamanla çapın daralır.''
Oradaki kadın anladı ve sadece gülümsedi, yakındaki adam kadının hayatıyla ilgili hiçbir şeyi bilmiyordu...
Büyük bir bitişti, başlamayacak gibi. Senin aşk sandığın şey iki güzel cümleden ve birkaç içki şişesinden ibaret. Yanlış bildiğin ne çok şey var hayatta, görürsün zamanı geldiğinde. Telefon defterine bak şimdi hangi isim, nerede, seni bekliyor mu bıraktığın gibi. uzatmayacağım; senin iki parmağınla gösterdiğin özgürlük, yalnızlıktan başka birşey değil.

12 Kasım 2009 Perşembe

Uzun zamandır yalnızım, evet çok uzun zamandır, doğduğumdan beri. Şimdi evimde yine yalnızım, iki dünya sevimlisi çocuğumu saymazsak. Bazen yetmez ya hani hiçbir şey sanırım bunu yaşıyorum son iki aydır. Küçük ayrıntılara takılır oldum. Çantandan çıkardığın ayna mesela, anahtarlığın, giderken bıraktığın küçük kutu ve içindekiler. Çok düşünüyorum, akla zarar böylesi düşünceler. Yağmur yağıyor ve sen yağmuru en çok evden izlerken sevdiğimi biliyorsun. Sahi yağmur yağınca sen de bunu düşünüyor musun? Dinlediğim her güzel şarkıda aklıma geliyorsun ve keşke o da duysa diyorum. Her şeyi seni düşünerek yapıyorum sanırım artık. İnsanlar kurnazdır gibilerinden birşeyler söylemiştin son gelişinde, öyleler mi gerçekten yoksa ben mi çok iyi niyetliyim, çözemiyorum. İki kırmızı koltuk var, ikisi de boş misafirim yokken. Sandalyeye oturup orada bir film varmışçasına kahramanlarımı yerleştirip, konuşturuyorum onları. Hani bahsedecektik ya geleceğimizden, çok güzel bir kış vardı önümüzde. Sen öyle dedikçe ben şöyle düşünüyordum; ne çok güzel bir kışı çok güzel bir ömür var önümüzde. Ömür kelimesini tekil kullanıyorum çünkü ''bir'' olacaktık ve herşey tekil olacaktı bizim için. Hangimizin kalbi daha zayıftı, hangimizin beyni?
Senin cephende varolan herşey kaybolmuş ve sen aramıyorsun bile. İsmin çıkacak birinin dudaklarından diye korkar oldum, sanki o isim sadece sana ait ve kimse söyleyemez, saçmalık. Ha bu arada okurken bir sigara ister misin, son paramla aldım. Pencere neden hep tam karşımda? Tanıyanlar bilir, artık pencere ve yol fobim var benim. Bir de hasta olduğumu düşünenler var, sigara beni öldürecekmiş, öksürüklerim öyle diyorlar. Ölmek dediğin ne ki, alt tarafı bir daha tuvaletemi yapamayacağım. Gidersem yine ölmüş gibi olacağım, ölüm bedenin olmaması değil mi? Beni tanıyanlar ben uzaktayken beni görmeyincede bir nevi ölmüş sayılıyorum. Aklıma ne geldi biliyor musun, küçük bir köy ve bir bahçe, belki hatırlarsın, hatırlamazsan da kendini zorlama sakın, ben herşeyi hatırlıyorum ve bir ara hepsini uzun uzun anlatacağım sana, dinlersen.
Kendimi anlatsam mesela sana ilgi çekici olur mu? Hiç sanmıyorum, ilgi çekici olsaydı zaten dinlemeden yaşamayı tercih ederdin. İnsanlar sosyalizmden falan bahsediyorlar ve bence sen bunun en büyük yıkıcılarından birisin. Tamam tamam ilişkiye siyaset karıştırmayacağım. Arkadaşlar falan karışsın ilişkilere, yani bizim dışımızda herkes karışabilir. İlişkimiz, öyle birşey yok dediğini duyar gibiyim, biliyorum sadece seni denemek istedim. Sanki senden sonra herkes birbirine benziyormuş gibi gelmeye başladı. Geçen gün yine çok kızdım sana, dedim ki; bundan sonra ödemeli bile atmam. Kendi kendime birilerini ve kendimi cezalandırmayı çok seviyorum sanırım ama bunu bırakmalıyım artık. Kafadan atma şarkılar söylüyorum ve gariptir ki nedense hep aynı cümleler oluyor şarkıda, beynim hep aynı şeye çalışıyor sanırım. E haklı tabi uzun süredir çalıştırmıyorum. Yani çalıştırıyorum da tek bir şeye çalıştırıyorum. Bir kadın var çok ağlıyor, ağlama diyorum, beni örnek aldığını söylüyor, ama ben artık sadece otobüste ve yatakta ağlıyorum. Nereden görüyor beni diye merak ediyorum. Neyse konumuz ne o kadın ne de ben. Konumuz sen ve gereksiz bir hayat. Bugünlük içimi dökme seansımız burada son bulmalı sanırım. Son bir cümle daha; masam dağınık ve toplamalıyım, birgün gelirsen iç dünyamı bu kadar derinden görmeni istemem.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ellerin yok, gözlerin yok, sesin yok, sen yoksun...
Sanki bir günah bu işlenen ve ben sanki yokum...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Tuhaf, uyanışlarım bile tuhaf...
Akılsız bir iguana gibiyim.
Kendi etrafında dönen fakat başka oyunlara girdiğini sanan bir kadın gibi hissediyorum.
Dünya'nın her yerinde acı aynıdır diyorlar, gülüyorum, çünkü acı insanın kendisi olduğu sürece aynı olacaktır...
Yeni kitaplar okuyup yolunu bulmaya çalışan bir ergen ne kadar farkındaysa o kadar farkındayım hayatın ve senin ve benim ve ikimizin.
Bir anahtar bırakıyorum sana ama sen hangi kapının olduğunu unutmuş gibisin.
Sadece bir hayalsin, bir rüya, bir kendini bilmezlik.
Masamın üstünde yollanmayı bekleyen notlar var fakat adresin silinmiş defterimden.
Bir sigara daha yakacağım ve geçmişe dalacağım, biliyorumki artık çok uzaktayım...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Bir balik kaydi ellerimden, gozlerine baktim, beni tanimiyordu.

1 Kasım 2009 Pazar

Bırak acıyan kalbinle bana bakmayı, düşlerini bırak başka kadınlar süslesin. Bir sis gibi, geldiğin gibi git...
Fırsatçı hayallerin peşinde koş, sadece bir hayal ol, daha önce kimse için olmamış gibi...
Seni dizginleyen ne varsa bu evde bırakıp gittin, kirli, umursamaz bir yalnızlıkla başka bedenlere dokun, kendini unut şehrin ışıkları altında.
Hiçbir zaman istediğin mutluluğa erişemeyeceksin sen, bencil adam...
Sana her dilde teşekkür ediyorum ki aradaki ruh uçurumunu kapatalım.