21 Aralık 2009 Pazartesi

Hayat üzerine bu kadar düşünmek normal mi diye düşünmeye başladım. Bazen kendimi tanıyamadığım hallere bürünüyorum. Bir bilet parası istiyorum sadece, yeniden varolabilmek için. Yolların derin anlamları var benim için, defalarca girip çıktığım kapılar, ardımdan el sallayanlar ya da gittiğime sevinenler. Kim olduğumun ya da nerede yaşadığımın benden başka kim için bir anlamı var ki...
Herşeyi paylaştığım, benliğimde dahil, onlar için güzel rüyalar gördüğüm insalarım var. Kimi yalnız şarkılar söylüyorum maskemi takarken. Olmak istemediğim bir dünyaya adım atıyorum bazı geceler. Yanlışlarım bütün doğrularımı götürüyor bir anda. Yeni bir yıl diyoruz, oysa dünya yeniden dönmeye başlıyor bir dönüşünü tamamladıktan sonra. Madem dünya aynı yerden başlıyor dönmeye o zaman neden yeni diyoruz biz buna. Her doğumgünümde ben de yeni bir insan mı oluyorum bu durumda?
Kadınlar ve erkekler, ne kadar da çoklar. Büyük karmaşa, bir kaos, yanlış duygular. Sanki yaşamak için değilde başkalarının yaşamını konuşmak için gelmişiz dünyaya.
Verilen fakat tutulamayan tonlarca sözümüz var, hepsi bir yerde birikiyor ve günün birinde paspasımızın altından taşıyor.
Okuyoruz, dinliyoruz, geziyoruz, tanıyoruz...
Bize en çok kim benziyorsa onunla oluyoruz, o oluyoruz.
Uykularımız bölünüyor, uykular bölüyoruz, kendimize hiç rahat vermiyoruz.
Peki o halde biz kendimizden ne istiyoruz?

16 Aralık 2009 Çarşamba

Tanrı'nın eli dokundu bugün bana.
Bir kadın ölümü düşlerken, bir başka kadın kanlar içinde ''ne olur ölmesin'' diye yalvarıyordu Tanrı'ya...

12 Aralık 2009 Cumartesi

Yüzün gözümün önüne gelince, gözümü kör edecek kadar nefret etmeliydim senden...

11 Aralık 2009 Cuma

Kimi küçük rüyalar görüyordu büyük kadın. Hayatında hiçbirşeyin orantısı yoktu. Tutmaya çalışıyordu aralık kalmış çekmecesindeki kırmızı pamuklarını. Küçük balık alıp kaçıyordu kavanozdaki fasulye tanelerini. Kadın soluk soluğa uyanıyordu uykularından ve oksijen tüpü hep boştu.

6 Aralık 2009 Pazar

Kırmızı halılarla karşıladım gelişini, sen giderken kırmızı halılardan bana kefen yaptın. Hiç tamam olamadım, sen tamamlamaya çalışmadın. Bir ihanet gizli elmacık kemiklerinde, tek yumrukla açığa çıkardım. Sen bana kızıp buz dolabındaki domatesleri azarladın. Gündüz gideceğim dedin gidersem, sen geceleri seviyorsun yalnız hissetmezsin dedin. Bu eve girecek herkesin adını lanetledin, su saatimide aldın giderken. Aynı yeşille, aynı lacivertle kaldım ben aynı evde. Haydi sevgilim biraz gülümse, artık kırmızı yok bıraktığın bu yerde.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Aklının yarısı anne rahminde kalmış senin,
ama dur bu doğru değil, senin insan olmadığını hatırladım.

22 Kasım 2009 Pazar


İlginç bir kara parçasındayız küçük çocuk, bir zamanlar. Büyüyene övgüler yağıyor, eline sigara alan büyüyor. Çiziyorum ikimizi bir kaya parçasının üzerine, beni hep aynı kaldım sanıyorlar. Freud'la konuştum bir saat önce, analizinin yapılması için çok geç kaldın dedi bana. Huzur kokusunu biliyor musun, hani şu elimden düşürmediğim. Kar yağıyordu ve ikimizinde bir elinde eldiven vardı, ikinciler içeride yastığın altına gizleniyordu. İplikler sarkıyordu tellerden, biz utanarak topluyorduk, kimsenin olmadığından emin olmak için sürekli kafamızı çeviriyorduk arkaya. Biz herzaman kafamızı çevirdik, çünkü biz herzaman birilerinden birşeyler toplamaya çalıştık. Aldıklarımız, verdiklerimizin kanıtı olamazken sadece boyama kitaplarımızı siyah renge boyadık. Beyaz olmaz dedik çünkü kirletirler. Çocukluğun tarihini okudum at arabamda, biz yoktuk içinde. Sabaha kadar aynı şarkı dönerken, biz olmayan aşklarımızdan bahsettik. Yanlış tespitlerde bulunduk olmayan hayatlar üzerine. Bir kere yağmur yağdı ve biz binlerce kez ıslandık, kendi yağmurumuzu kendimiz yarattık. Oyun hamurundan sahte erkekler yapıyorum kendime, sen gerçeği ararken ben büyük aşklar yaşıyorum. Kendimle konuşmayı seviyorum yemek yaparken fakat yemek yapmayı sevmiyorum. İronik bir hayatın son evresine girerek buralardan gitmek istiyorum. Belki gittiğim yerde yeni bir insan olurum, belki gittiğim yerde duygularını yeniden yaratmış insanlar olur. Bir sırrım var, biliyorsun sanırım. Korkuyorum, birileri anlayacak, birileri beni kendimle bırakacak diye. Yanlış birşeyler var ve ben ne olduğunu biliyorum. ''Anne'' diyorlar bana, o kadar huzurlu muyum ben? Kendimin farkındayım en azından. Benden iyi bir sevgili olmaz, benden iyi herhangi birşey olmaz. Benden iyi birşey olacaksa bu kırmızı koltukta yaşlanan huysuz bir kadın olur. Bardaklarım var, kırılmalarından korkuyorum çünkü özenle seçiyorum hayatıma yakışsınlar diye. Saçmalayan beynim var bir de, isterseniz ödünç verebilirim.
-Merhaba doktor bey.
-Yeni bir gün, nasılsınız?
-Karmaşık, ya siz?
-Daha karmaşık.
-Sizi dinlemek isterim.
-İnsanlar, garip son günlerde, sürekli sorunlarından bahsediyorlar.
-Ama siz bir ruh doktorusunuz, işiniz bu yani, onları dinlemek.
-İstemiyorum insanların sığ dünyalarını, sevmeyi bile bilmiyorlar sonra da bana sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar.
-Emekli olmayı düşündünüz mü son zamanlarda?
-Fazla uzağa gidemem.
-Niçin?
-Çünkü sırlarım var bu odanın bildiği, yeni gelene anlatacak hepsini.
-Peki öldürseniz bu odayı?
-Sen kötü bir MÜŞTERİSİN!
Evden çıkıyorum ve adımlarım beni sana getiriyor. Sen bay Huzur. Yanına uzanıyorum bana bakıyorsun. Sanki daha önce görmedigin güzel bir rüyaymışım gıbı. Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. İyi ki yeniden varsın. Adın hep bende kalacak ve kimse bilmeyecek bay Huzur.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Aşk diye birşey yok!
Tersten okunmuyor, tersten okunuyor ama zorluyor. İki sessiz harfin yan yana olduğu kelimeler anlamını kaybeder, bu da onun olmadığını kanıtlar.

17 Kasım 2009 Salı

Neden herkes ismimizi ve soy ismimizi biliyor?
Özel isim değil mi oysa...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Neydi yalnızlık? Annemin ördüğü hırka mı, babamın bana verdiği öğütler mi ya da küçük kardeşin telefondaki sesi mi?
Sigarayı söndürmemek istemek doğru muydu yalnızlık anlarında? Gün geçtikçe daha sessiz olmamın sebebi tükenmem mi mesela?
Otobüste camdan dışarıya bakmak istemememin bile bir sebebi olmalı. Konuşmayınca çok mu küçük zannedecek insanlar dünyamı?
Küveti dolduruyorum ve ördeğimi içine koyuyorum, çocuk olmak saflık falan değil bu saatten sonra.
Birileri giriyor rüyama, ben birilerinin odasına giriyorum.
Hep aynı yalan o yatakta beraber uyuyabilmek için. Uyuyabilek için dedim çünkü yumuşatmak istedim durumu, belki kendimi daha rahat hissederim diye.
Sen yoktun, yoksun ve olmayacaksın.
Artık kendimi kandırmak bile istemeyişimin bir sebebi olmalı.
Açıyorum kapıyı ve bir adım atıyorum, gözlerimi kapatmak zorundayım dışarıya adım attığımda.
Her yer kirli, bakışlar kirli, marketten alışveriş yapan insanlar kirli, ben kirliyim...
Kaldırım taşlarında bile o istemediğimiz hayat gizli.
Birileri sürekli ayakkabısını değiştiriyor kirlenmeden.
Korkmalarına gerek yok, telkinde bulunuyorum ama sanki duymuyorlar beni.
Herkes kafası önünde yürüyor, korkuyorlar güzel bir yüz görmekten.
Güzel olan herşey tehlikelidir çünkü, çünkü insanoğlu güzeli yoketme isteğiyle uyanır her sabah, insanlar katil olmaktan korkuyorlar.
Çamaşırlar, herzaman yıkanmalı, yıkayamıyorsan onlarıda atıp yenilerini al, ya da eski sevgilinin evinde bırak o kullansın, anılara ihtiyacı olacak ve en güzeli yatak anıları oluyor ilişkiler bittikten sonra.
İlişkiler bitiyor, bir iki oluyor, uzak ama yakın, yakın ama uzak.
Bir yol var önümde uzak, belki yakın, çelişkili kısacası.
Hayat diyorduk evet, sadece ışıklar yanıkken ve uyanıkken var, gerisi daha güzel.
Ölmeyi istemenin bile bir adabı var, bekleyeceksin.
Bornozunu çıkar ve bana ver çünkü üşüyorum.
Hatta benim olan ne varsa bana ver, mesela o küçük taş.
Sığ sulardan çıkardım onu sonra içimdeki derin denizde yıkayıp ellerine bıraktım.
Ellerin küçük gelmiş olmalıki düşürdün anlamını.
Bir küçük kayık var gözlerimin içinde, görebilen çok uzaklara gidebilir.
Yazı yazmak bile gereksiz bazen, konuşmayı reddettikten sonra mesela.
Çok kısa zaman sonra diyor rüyamda bir adam, gülümsüyor üstelik.
Rüyalar ne kadar da gerçek oldular hayatımda.
Bıraksam diyorum herşeyi uyusam gece gündüz.
Sonra bir beyaz tüy gelse konsa ve gidiyoruz dese, elinden tutsam ben o tüyün.
Sana geliriz belki ha, oralarda mısın?

15 Kasım 2009 Pazar

Bir, iki, üç, dört. Uzak bir kadın, yakın bir erkek, oradaki kadın, nerede olduğu bilinmeyen bir erkek.
Yakın olan erkek ürkekçe dokunur oradaki kadına, diğer ikisinin haberi yok. Oradaki kadın susuyor, her yerde konuşuyordu ama bu defa susuyor. Yakın erkek onu rahatlatıyor, öyle güzel konuşuyor yani... Oradaki kadın ilk defa kendini bu kadar sakin hissediyor. Adamın kulağına eğilip ''huzur diyor, sanki senin yanında hep.'' Üç yıl sonra aynı şeyleri hissedebiliyor olmak kadını rahatlatıyor. Yakın olan adam bütün hücrelerini keşfediyor kadının. Kadın bu defa karşı koymuyor, uzaklaşmaya ihtiyacı var, zerre kadar düşünülmediği kalpleri yok etmeye ihtiyacı var. ''Demek gidiyorsun, daha fazla sıcaklığını bırakmayacaksın yani'' diyor adam. Kadın üzgün, uzun zaman sonra ilk defa birinin sıcaklığını sevmişti. Belki bu son olacaktı onun için, birbirlerini bir daha aramayacaklardı belki de...
Uzak kadın sabah uyandığında kalbi atacaktı aynı şekilde, sevgiyle...
Oradaki kadın bu defa kendini düşünüyordu yalnızca çünkü alması gereken bir intikam vardı hayattan. Nerede olduğu bilinmeyen adamı görüyor düşünde, gözlerini açıyor saatin sesiyle ve bu defa içinde özlem yok. Şaşırıyor önce, sonra kendine dokunuyor sonra yakındaki adama, ikiside gerçek. Nerede olduğu bilinmeyen adam kalacak o şekilde, yokluk olarak çünkü varlığı acı veriyor çünkü aslında varolmadığı halde oradaki kadının hayatında varoluyor. Yakındaki adam şöyle dedi oradaki kadına; ''çapı dar olan adamlara kendini açarsan zamanla çapın daralır.''
Oradaki kadın anladı ve sadece gülümsedi, yakındaki adam kadının hayatıyla ilgili hiçbir şeyi bilmiyordu...
Büyük bir bitişti, başlamayacak gibi. Senin aşk sandığın şey iki güzel cümleden ve birkaç içki şişesinden ibaret. Yanlış bildiğin ne çok şey var hayatta, görürsün zamanı geldiğinde. Telefon defterine bak şimdi hangi isim, nerede, seni bekliyor mu bıraktığın gibi. uzatmayacağım; senin iki parmağınla gösterdiğin özgürlük, yalnızlıktan başka birşey değil.

12 Kasım 2009 Perşembe

Uzun zamandır yalnızım, evet çok uzun zamandır, doğduğumdan beri. Şimdi evimde yine yalnızım, iki dünya sevimlisi çocuğumu saymazsak. Bazen yetmez ya hani hiçbir şey sanırım bunu yaşıyorum son iki aydır. Küçük ayrıntılara takılır oldum. Çantandan çıkardığın ayna mesela, anahtarlığın, giderken bıraktığın küçük kutu ve içindekiler. Çok düşünüyorum, akla zarar böylesi düşünceler. Yağmur yağıyor ve sen yağmuru en çok evden izlerken sevdiğimi biliyorsun. Sahi yağmur yağınca sen de bunu düşünüyor musun? Dinlediğim her güzel şarkıda aklıma geliyorsun ve keşke o da duysa diyorum. Her şeyi seni düşünerek yapıyorum sanırım artık. İnsanlar kurnazdır gibilerinden birşeyler söylemiştin son gelişinde, öyleler mi gerçekten yoksa ben mi çok iyi niyetliyim, çözemiyorum. İki kırmızı koltuk var, ikisi de boş misafirim yokken. Sandalyeye oturup orada bir film varmışçasına kahramanlarımı yerleştirip, konuşturuyorum onları. Hani bahsedecektik ya geleceğimizden, çok güzel bir kış vardı önümüzde. Sen öyle dedikçe ben şöyle düşünüyordum; ne çok güzel bir kışı çok güzel bir ömür var önümüzde. Ömür kelimesini tekil kullanıyorum çünkü ''bir'' olacaktık ve herşey tekil olacaktı bizim için. Hangimizin kalbi daha zayıftı, hangimizin beyni?
Senin cephende varolan herşey kaybolmuş ve sen aramıyorsun bile. İsmin çıkacak birinin dudaklarından diye korkar oldum, sanki o isim sadece sana ait ve kimse söyleyemez, saçmalık. Ha bu arada okurken bir sigara ister misin, son paramla aldım. Pencere neden hep tam karşımda? Tanıyanlar bilir, artık pencere ve yol fobim var benim. Bir de hasta olduğumu düşünenler var, sigara beni öldürecekmiş, öksürüklerim öyle diyorlar. Ölmek dediğin ne ki, alt tarafı bir daha tuvaletemi yapamayacağım. Gidersem yine ölmüş gibi olacağım, ölüm bedenin olmaması değil mi? Beni tanıyanlar ben uzaktayken beni görmeyincede bir nevi ölmüş sayılıyorum. Aklıma ne geldi biliyor musun, küçük bir köy ve bir bahçe, belki hatırlarsın, hatırlamazsan da kendini zorlama sakın, ben herşeyi hatırlıyorum ve bir ara hepsini uzun uzun anlatacağım sana, dinlersen.
Kendimi anlatsam mesela sana ilgi çekici olur mu? Hiç sanmıyorum, ilgi çekici olsaydı zaten dinlemeden yaşamayı tercih ederdin. İnsanlar sosyalizmden falan bahsediyorlar ve bence sen bunun en büyük yıkıcılarından birisin. Tamam tamam ilişkiye siyaset karıştırmayacağım. Arkadaşlar falan karışsın ilişkilere, yani bizim dışımızda herkes karışabilir. İlişkimiz, öyle birşey yok dediğini duyar gibiyim, biliyorum sadece seni denemek istedim. Sanki senden sonra herkes birbirine benziyormuş gibi gelmeye başladı. Geçen gün yine çok kızdım sana, dedim ki; bundan sonra ödemeli bile atmam. Kendi kendime birilerini ve kendimi cezalandırmayı çok seviyorum sanırım ama bunu bırakmalıyım artık. Kafadan atma şarkılar söylüyorum ve gariptir ki nedense hep aynı cümleler oluyor şarkıda, beynim hep aynı şeye çalışıyor sanırım. E haklı tabi uzun süredir çalıştırmıyorum. Yani çalıştırıyorum da tek bir şeye çalıştırıyorum. Bir kadın var çok ağlıyor, ağlama diyorum, beni örnek aldığını söylüyor, ama ben artık sadece otobüste ve yatakta ağlıyorum. Nereden görüyor beni diye merak ediyorum. Neyse konumuz ne o kadın ne de ben. Konumuz sen ve gereksiz bir hayat. Bugünlük içimi dökme seansımız burada son bulmalı sanırım. Son bir cümle daha; masam dağınık ve toplamalıyım, birgün gelirsen iç dünyamı bu kadar derinden görmeni istemem.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ellerin yok, gözlerin yok, sesin yok, sen yoksun...
Sanki bir günah bu işlenen ve ben sanki yokum...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Tuhaf, uyanışlarım bile tuhaf...
Akılsız bir iguana gibiyim.
Kendi etrafında dönen fakat başka oyunlara girdiğini sanan bir kadın gibi hissediyorum.
Dünya'nın her yerinde acı aynıdır diyorlar, gülüyorum, çünkü acı insanın kendisi olduğu sürece aynı olacaktır...
Yeni kitaplar okuyup yolunu bulmaya çalışan bir ergen ne kadar farkındaysa o kadar farkındayım hayatın ve senin ve benim ve ikimizin.
Bir anahtar bırakıyorum sana ama sen hangi kapının olduğunu unutmuş gibisin.
Sadece bir hayalsin, bir rüya, bir kendini bilmezlik.
Masamın üstünde yollanmayı bekleyen notlar var fakat adresin silinmiş defterimden.
Bir sigara daha yakacağım ve geçmişe dalacağım, biliyorumki artık çok uzaktayım...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Bir balik kaydi ellerimden, gozlerine baktim, beni tanimiyordu.

1 Kasım 2009 Pazar

Bırak acıyan kalbinle bana bakmayı, düşlerini bırak başka kadınlar süslesin. Bir sis gibi, geldiğin gibi git...
Fırsatçı hayallerin peşinde koş, sadece bir hayal ol, daha önce kimse için olmamış gibi...
Seni dizginleyen ne varsa bu evde bırakıp gittin, kirli, umursamaz bir yalnızlıkla başka bedenlere dokun, kendini unut şehrin ışıkları altında.
Hiçbir zaman istediğin mutluluğa erişemeyeceksin sen, bencil adam...
Sana her dilde teşekkür ediyorum ki aradaki ruh uçurumunu kapatalım.

25 Ekim 2009 Pazar

Şimdi nasıl güzel dokunuyorsundur o kadına, çekiyorsundur kokusunu içine.
İçkinin yarısını onunla paylaşıyorsundur, o içten cümlelerinin hepsini anlamasını bekliyorsundur.
Pencereler açık seni bekliyorum bense burda. Gördüğüm her rüyadan kafamı kesmek isteyerek uyanıyorum. Uzak bir evde kalbini açıyorsundur o kadına şimdi, nasılda heyecanla ve inanamamış bir şekilde. Gözlerin uyurken bile büyüktür hala, rüyaların savruk...
Ellerin güzeldir hala dokunurken, nasıl heyecanla arıyorsun o gittikten on dakika sonra onu kim bilir. Beğendiği birşeyi alıp sürpriz yapıyorsundur sadece gülüşünü görebilmek için. Ona da dokunuyorsundur o şarkıda, gözlerini kapatıp yeni bir rüya görüyorsundur. Kalbin hızla atıyordur bedenleriniz değince birbirinize. Sadece seni bekliyordum diyorsundur ona da belki...
Onun da bi mucize olduğuna inanıyorsundur, bu son olsun diyorsundur. Hasta olduğunda yemek yapıyorsundur kendine bile yapmazken. Hayat akıp giderken ve kaybedeceğin şeyler varken onun da yanından kalkıp gitmek istemiyorsundur. Kan geliyordur kulaklarından o adını söylediğinde. Dünyanın en güzel sesinin onda olduğuna inanıyorsundur. Son kez sarılamadığın için ona, pişman oluyorsundur. O ağlarken gözyaşlarını siliyorsundur belki... ''Ne kadar güzelsin, sen en güzelsin'' diyordundur ona. Kalbine dokunuyor şimdi o senin, bense pencerelerim açık, soğuktan ölme pahasına seni bekliyorum hala...

23 Ekim 2009 Cuma


Sen uyurken bir gece, ben dünyanın uzak bir yerine gidiyor olacağım. Yalanlarınla beslediğin boş bedenini başka kadınlara emanet edeceğim. Belki döneceğim geri, belki başka bir rüyaya gireceğim. Uzaklaştıkça senden daha da sana karışacağım. Anlamazsın boş bakışları, boş cümleleri, başkasının dokunduğu teni. Yalnızca kendin için yaşıyorsun. Bilmiyorsun kelimelerin gerçek anlamlarını, kafana göre hikayeler yaratıyorsun. Kaçmak istiyorsun bizden, başkalarına dokunuyorsun. Sen herşeye olan inancımı alıp götüren adam, bir hayat borçlusun bana.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sen, benim gercekligime inanmayan kadin, soylesene ben bu kadar gercek disi gorunurken, yasanan bunca aci nasil tamamen gercek olabiliyor?

14 Ekim 2009 Çarşamba

Histerik bir kadının günlüğüne döndü burası. Sabah sabah son sigarayı bir saat önce içmiş olmanın pişmanlığını yaşıyorum. Hatta daha birçok şeyin pişnamlığını yaşıyorum ama kendimden gizlemeye çalıştığım için sizlerden de gizliyorum. Sayıyı çiftledim ve artık güzel bir rüya görebilirim.

13 Ekim 2009 Salı

Bir anlaşma imzaladık seninle, kanlarımızı akıttık. Sesin çok tiz çıkıyor sevgili, kalan artıklarını yıkayarak çıkarmaya çalışıyorum. Nereye gitsem beynim benimle geliyor. Sivilcelerimi sıkıyorum, içinden senin kalbin çıkıyor.
Ruh öküzüyüz biz, kaçıyoruz, biliyoruz ki kaçtıkça zevk alacağız birbirimizden. Sen çıkarıp silahını beni vuruyorsun, acıyan gözlerle bakıyorum ben sana. Benliğimi belki alabilirsin benden ama benliğin hazine sandıklarımda gizli, arama bir daha...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Geç görülen bir cümleyle başladı geçmişe dönüş...
Bekliyordun, heyecanla, sevgimle...
Geliyordum, heyecanla, sevginle...
Bir zaman yolculuğuna çıktık sonra, ben başladığımız yere geri döndüm, sense yolda birilerinin peşine takılıp indin.
Beklemiyorsun, heyecanla, sevgimle...
Gelemiyorum, içimdekilerle, elimdekilerle...
Bir söz verdim kendime sadece benim bildiğim.
Koşmak yetmiyorken anlatmak sanırım yersiz olur...

8 Ekim 2009 Perşembe

Bu bir başarısız intihar girişimi notudur;
geçici olarak kapalıyım.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Kokunu unutmuşsun burda, gel ve al, al ki oda spreyimle bastırmak zorunda kalmayayım artık...

5 Ekim 2009 Pazartesi

Yatağımın üstünü çantamla, üzerimden çıkardığım kıyafetlerle, sigaramla, çakmağımla doldurmaya çalışıyorum. Kocaman bir boşluk kalıyor yine de dönmeni bekleyen...

3 Ekim 2009 Cumartesi

Al götür senden ne kaldıysa, ruhumu da al.
Acımasızca bakan gözlerini, acımasızc konuşan sesini de al.
Terliklerini al, nefesimi al, beni al.
Bakıyorlar yüzüme boş gözlerle, boş bir kadına nasıl bakılırsa.
Burcun olabilseydim keşke, tırnak makasın hatta.
Sana dokunabilen, sana erişebilen herşey olsaydım.
Yol olsaydım, sigara olsaydım.
Yüzüme çarpılan kapı olsaydım.
Benim dışımda konuştuğun tüm insanlar olsaydım.
Beni bırakıp gidememen için sen olsaydım...
Dünyanın üç farklı yerinde üç farklı kadın aynı şeye ağlıyordu. Hiçbiri bir diğerinin acısına erişemezdi. Şimdi sana seni anlatmaya çalışsan sanırım başaramam. Soğuk geliyor yatağım, baktığım aynalarda kendimi değil seni görüyorum. Sığmıyor yaşadığım acı hiçbir geceye, sığmıyor ellerim delinmiş ceplerine. Düştüm, aşkın en yüksek tepelerinden nefretin ayaklarına. Kapıyı açtım çekip gidebilmek için, sonra seni içeri alıp sürgüyü çektim. Bir piyon gibi sürüklendin sen bir o yana bir bu yana. Çirkin çocuklar girdi rüyalarıma, vücuduma yansıyan suretlerini silip atmak istedim. Hareketsiz kaldım sıkıştığım kuyuda. Uzanıp tutmak istedim evinin yırtık perdesini. Defalarca yürüdüm aynı sokakta, yüzüme her çarpışında o kapı kendimden daha çok nefret ettim. Arkamda ölü insanlar bıraktım. Şimdi çıkıp gelsen, yine sen varken çalsa o şarkı. Tek kişilik koltuğa iki kişi sığmaya çalışsak. Kapanan göz kapaklarımızın arasına iğne koyarak açık tutmaya çalışsak. Sarıldığımda bedeninin içinden diğer tarafına geçsem, sen benim diğer yarım olsan. İsmini duymayalı aynı evin içinde asırlar oldu sanki, sesini duymayalı. Yanakları pembe olan, sarışın bir adam girse dünyamıza, biz yine insanlara yeni hayatlar yüklesek. Belki de yalanlar söylüyorsun kendine, öldüğüme inanıyorsun belki de... Uzanabileceğin kadar yakınında olmam canını acıtıyor belki de... Sen gizlemeyi iyi becerirsin, tıpkı acizliği örtmeyi bildiğin gibi. Artık ağlamıyorum beni gören birileri varken, güçlü görünmeye çalışıyorum tıpkı öğütlediğin gibi. Yeni yollara gireceğiz zamanı geldiğinde. Hep bir iz taşıyacaksın benden, hep bir iz taşıyacağım senden. Belki de gerçekten öldük, özlediğin tene dokunamamaksa ölüm. Aylar geçecek sonra dönüp bakacağım arkama ve bana kalan sadece ölü çocuklarımız olacak. Beni kalbinden sildiğin an yatağındaki tek kadın ben olacağım.

16 Eylül 2009 Çarşamba

Etrafıma bakındım, kimse yok. Yıllar sonra yeniden aynı evdeyim, aynı koku, ama ben buraya ait değilim, hiçbir yere ait değilim.
Kimsesizlik sarmış boş bedenlerimizi, nereye baksam silinmeyen bir itaatkarlık, neden buradayım?
Kaldırıp attım ayak parmaklarımı oldukları yerden, şimdi gidiyorum, birkaç hayat mahvedip geleceğim...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

''Sevgi ne zamana kadar'' dedi bir kadın,
''yatağından onun kokusu gidene kadar'' dedi diğeri...

21 Ağustos 2009 Cuma

Adam usulca yaklaştı kadına ve ''merhaba'' dedi. Kadın ürkek bir şekilde ''şuan binlerce kilometre uzaktaki bir adamın yüzü için üzülüyorum'' dedi. Adam ''benim binlerce kilometre uzaktaki kadınımın yüzü aklımda bile değil'' dedi. Kadın aşağılayarak baktı adama. İçinde bir yerlerde onun kadınının yüzü vardı, masum, habersiz, sevecen, mutsuz ama herşeye rağmen kalbinden sevgi eksik omayan bir kadının yüzü. Çok tanıdık geliyordu yabancı kadın. Çünkü o kadın biriktiriyordu kırıklarını pandoranın kutusunda tıpkı kendisi gibi. Düşündü, çok düşündü, adam hala yanında oturuyordu. Kadın bir içki daha söyledi ve düşünmeye devam etti. Hayat adil değildi onun düşüncelerinde. Ne çok sevmişti, ne kadar az sevilmişti...
Ölümü düşündü sonra yok olup gitmeyi. Kendini kandırdı sonra, binlerce kilometre uzaktaki adamın onu ne kadar çok sevdiğini düşünerek. Göz yaşları yavaşça dudağını ıslattı. Bu tat hayatı boyunca ona en lezzetli gelen şeydi. Biliyorduki bir kadın ağlarsa bir yerlerde başka bir kadının kalbine dokunur bu. Bu defa yanındaki adamın uzaktaki kadınının kalbine dokunmuştu. Acıyı kendi yaşıyormuşçasına hissediyordu. İliklerine kadar buz kesti sonra. Etrafına bakındı ama kimseyi göremedi. Bilmiyordu ki bu hikayedeki tüm kadınlar onu anlatıyordu...

20 Ağustos 2009 Perşembe

Bunun adı sevginin acımasız tuzağına düşmekti...
Yürüdükçe karanlıklaşıyordu yollar, çok uzağa gidemeyecektim zaten. Zaman geçti, ne kadar oldu bilmiyorum. Bir acı hissettim tam sol tarafımda. Kaçtım, Kendimi uçurumlardan attım, güzel cümleler kurup kendimi kandırdım, olmadı... Cümlelerimi eklemlerinden kırdı o adam, içimden sevgiyi alıp ceset gibi attı. Bir heykel ne kadar kayıtsızsa çevresindeki yaşananlara ben de o kadar kayıtsızdım artık. Günler geçiyordu, birşeylerin değişmesi gerekiyordu, bekliyordum, değişmiyordu. Cümlelerim canımı yakmaya başladılar, her defasında içimden çıkmak isteyip geldikleri yere geri dönen cümlelerim. Sadece bir bedende, bir ruhta saklanmak istedim, yapamadım, varolmak istedikçe en dibe battım. Renkli şekerler aldım yüzümü gizlemek için kalp şeklinde. Biriktirdiğim hislerin hiçbiri yetmiyormuş onun duygularına erişmek için, ağladım...
Gizli bir hikaye yarattım, hiç bilmedi bunu.
Hikayede seviyordu beni, hem de çok...
Güzel cümlelerimin hepsi onun ellerine dökülüyordu bir bir...
Seviyordu cümlelerimi, duymak istiyordu, susturmuyordu beni...
Birgün öldürmek istedi beni, tüm nefesimi içine çekti, beni çekti. Uzaktaydı artık, dokunamıyor, saçlarını okşayamıyordum. Ellerim duvarları delip geçti, ben ruhunu delip geçemedim o adama...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Daha çok erken, gitmek için, yok olmak için...
O kadar güzel gün biriktirdim ki bizim için onları görmeden gitmene izin vermem.
Hem ne olacak sonra düşündün mü hiç?
Nasıl geçecek günler?
Gitme! Daha çok erken...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Okumayacağı bilinen birine mektup,
Çelişkili bir haldeyim. Çok iyiyken kurulan bir cümleyle en dibe çekiliyorum. Düşünceler beynimi yeni yeni yemeye başlıyor. Kiminleydim, şimdi kim oldum? Hayat diyorum, geçecek diyorum. Bazı şeyler geçmiyor, geçiremiyorum. Küçük bir ışık görsem diyorum, belki gidebileceğim yolun sonuna kadar. Birileri geliyor, birileri gidiyor, bakıyorum arkalarından. Çaresizce, hoyratça, binlerce küfür ederek. Ayıplar silindi lugatımdan. Ne kaldı, ne bitti artık farkedemiyorum. Kuşkusuz sevmedin beni, ya ben? Nasıl mı sevdim anlatayım; gittiğinde kıyafetlerine sarılıp uyuyacak kadar, işimin gücümün arasında gözümü telefona dikecek kadar, iğneleyici cümlelerine rağmen gözyaşlarımı içime akıtacak kadar ve daha nicesi kadar. Şimdi yaşıyorum, yine eskisi gibi. Sadece ben, ışığım ve sigaram. Yazılmayan şeyleri yaşamıyormuş insan, biz denedik, gördük ve öğrendik. illegal yalanlar söyledin bana, inandım, kendimi inandırdım. Sonra ruhum doydu yalanlara, gitmeye karar verdim. Giderken arkamdan bağırdın, duymamış gibi yaptım. Dönseydim geri bir filmi onuncu kez izliyormuş gibi olacaktık. Kırılacak yer kalmadı vücudumda, seninse kırıkların hep kısa sürede kendine geldi. Herşeyi verebilirdim sana, kendim dışında. Buruk yaşıyorum son günlerde, susuyorum, gülmüyorum. Ellerim bıraktığın yerde duruyor ama ben seni beklemiyorum.
Not: Edebiyat olsun diye yazılmamıştır.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Hayatıma getirdiğin legal yalanarla uyanıyorum her sabah. Gözlerimi nereye saklayacağımı bulamıyorum ağladığımı görme diye. İki küçük çocuk olabilirdik, oynamayı öğrenebilirdik, yarım kalmamayı öğrenirdik... Yetersizlik duygusunun omuzlarıma bindirdiği yükü taşıyacak ayakarım çoktan gitmişler. Ne zaman güzel bir cümle kursam içimdeki siyah boşlukta boğuluyorum. Her gidişimde evime geri dönüyorum. Aklımın almayacağı aşklara kalkışıyorum, ben artık kendimi tanımıyorum.
Yatağım tek kişilik oldu, yeniden...

2 Ağustos 2009 Pazar

Geldiğimde huzurluydum, gülüyordum üstelik. Zamanla yürümeyi öğrendim, sonra düşmeyi, kimse tutmadı elimden. Kimi sevsem kalbi elimde kaldı. Yeni yolları vardı, başka insanları, yer edinemedim hayatlarında. Kime kendimi versem değersizliğimi hatırlattı bana, evrende bir toz olduğumu... Çok düşündüm, çok ağladım, çok yoruldum. Ben vardım, kimse yoktu odamda.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Kumsalın güneşi doğurduğu yerde tırnağım gizli.

4 Temmuz 2009 Cumartesi


Sesim bana geri dönüyor yine.
Kolay olan şeyler milyonlarca kilometre uzağımda.
Bir hikaye yaratmak istedim kendime, kahramanlarım yine başka rüyalara gittiler.
Gitmek çok şeyi kabullenmektir.
Ben kalan oluyorum, kendimi kabullenemiyorum.

25 Haziran 2009 Perşembe

Doğruyu bulamıyorum bu gece.
Tüm bakirliğinle gelseydin keşke bu kadar kirlenmeseydi gecelerimiz.
Sonra girdim o kapıdan, girmeseydim...
Silebilseydim sana yazdığım cümleleri, yanındakini silebilseydim.
Gidebilseydim çok uzak bir hikayeye, seni tanımadan hayal edebilseydim.
Sonra çıktım o kapıdan, çıkmasaydım.
Kıvrılıp yatsaydım uçuşmayı öğrenememiş saçlarına.
Bilebilseydim, hikayenin sonunu, hiç gelmeseydim.
Bir kitap yazabilseydim hayatınla ilgili ama hayatını hiç bilmeseydim.

18 Haziran 2009 Perşembe


Yaklaşma!
Sen başka birisin, o değilsin, kimse değilsin.
Adımların bile tanımadığın bir kadın için.
Sıcak ellerin vücuduma değmesin, sen yakıcılığın kendisisin.
İstemiyorum sıcaklığını, istemiyorum hayallerini, istemiyorum geleceğini.
Sen başka birisin, ulaşamayacağın yalnızlıkta yaşıyorum ben.
Cümlelerim havada kalıyor seninle konuşurken.
Yaklaşma!
Benim diğer yarım değilsin sen.
İstemiyorum damarlarında gezdirdiğin alkolü, beni.
Sen başkalarının bahçesinin objesisin.
Yaklaşma!
Bir adım daha atacak yer kalmadı kaldırımlarda.

14 Haziran 2009 Pazar

Çıplak kalmak için soyunmadım, sadece acılarımı üzerimden attım.
İzlerini vücudumun en ücra köşelerinde saklıyorum, hoyrat eller gelip kapatmasın diye.

8 Haziran 2009 Pazartesi

Yıkılamayan duvarlar altında yarısı çıkmış ojelerimi öpüyorum. Duvarlarda bir birsilinmiş güzel çocukların yüzleri var. Kırmızı rengin silemediği bir geçmişe sahibim. Yollar uzak, yollar uzun, yollar sana çıkmıyor. Buz dolabında sakladığın, henüz kokuşmamış şehirlerine ulaşamıyorum. Atamadığım rüyalarım var görmekten korktuğum. Kendini yineleyen cümlelerim posta kutumda yenmeyi bekleyen. Uçurumun kenarında yeni kararlar alan saçlarım var. Uçurtmalarımın iplerini sakın bırakma, nereye gideceklerini bilmiyorlar.
Kirli sepetime atacağım hayatımdaki herkesi. Üzerine basacağım düşlerimin. Kırık bir ayna bırakacağım olmadığın zamanlarda yaşadıklarımı görmen için. Görmeyeceğim gecelerin ne kadar güzel olduğunu. Al bozukluklarımı cüzdanım boşalsın.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

En son bu kentte olacak yaşanmışlıklarım. Gölgem beni bu şehirden başlayarak takip edecek. Anılarımın anlam kazandığı yerdeyim, hayata nereden başladığımı görebiliyorum. Burada gördüm en son beni ne kadar çok sevdiğini, ardından yittik, gittik...
Çocuktum, büyüdüm. İnsanlar girdi hayatıma, silemedim. Gittikçe geri geldim. Küçük ekrana sığmadı yaşadıklarım, kırmızı tuşa bastım, başa sardım. Her başa sarışımda beni biraz daha incittin. Kaçırdığım her kareyi yeni baştan izledim. Böyle olsun istemedim, istemedin. Belki de istedin...
İstemiş olmalıydın, boş bakışlar edindin kendine, tanıyamadım.
Kaç kişi başladık hayata, benden başka kim kaldı...
Bu gece son gecem burada, yeni anılar oluşturdum kendime kimsenin erişemeyeceği. İsteseydin eğer yıldızlar da bizim olurdu kimsesizlikte...
Geri döneceğim, hem de çok yakın zamanda. Şu anın anılarını izleyeceğim bu defa, bir kere daha ağlayacağım geçmiş için. Sen görmedin, görmeyeceksin.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Üzgünüm dedi, ne kadar güzelsen o kadar üzüleceksin.
Baktım yüzüne ve ''artık güzel olmak istemiyorum'' dedim.

5 Mayıs 2009 Salı

Kimdi benim adıma karar veren? Hayatımı elleriyle çizen kimdi? Ben uzaktan izliyordum hayatımı. Şimdi istediğim hayatı mı yaşıyorum? Belki...
Geçmişe baktığımda neden sadece hayal kırıklıklarım var. Berna Balkaya kimdir, kim verebilecek bunun cevabını? Sadece istediğim şeyi yapmak istedim. Adım duyulsun mu istedim? Hayır! Nereye gidiyorm? Kim yanımda, kim arkamda? Ne önemi var ki? Bundan sonra sadece kendim olacağımı biliyorum. Yeter dokunmayın artık hayallerime.

Geldiğinde çok daha fazlaydık. İkimiz kaldık zamanla. Azaldıkça çoğalıyoruz. Yenileri geliyor, eskiler tozlu raflarda görmezden gelişimizden rahatsız bir şekilde bize bakıyorlar. Beyaz düşler kuruyoruz geleceğimiz için. Birtek biz biliyoruz gecelerin ne kadar uzun olduğunu bizim için. Sana her bakışımda onu hatılıyorum, bana her bakışında onu hatırlıyorsun. Özlüyoruz ikimizde, gözümüzde biriken yaşları kafamızı çevirerek kaçırıyoruz birbirimizden. Kıvrılıp yatıyorsun ayak ucuma. Gülümsüyorum, gelecek bir mucizeyi bekliyoruz. Nefes alıp verişini duyuyorum sonra. Ortak bir düşe dalıyoruz. İyi ki doğdun.
Kusursuz güzelliğinin altına gizlenmiş bencil acılarıyla savaşıyordu son günlerde. Ne yaparsa yapsın yetmiyordu işte hayata. İçine düştüğü kaostan kurtulamıyordu bir türlü. Yaşadıkları yaşayacaklarının yarısını bile oluşturmuyordu. Sonsuza kadar yaşayacağını zannedip korkutuyordu kendini yatağa yattığında. O kadar acıyı evindeki hangi dolaba sığdırabilirdi ki? Eskilerini atmazdı hiçbir zaman, yeniler gelince boğulurdu o küçük evin içinde. Fevri kararlar alıyor, yaşıyor, yaşadıktan sonra pişman oluyordu. Bir hikaye yaratmak istiyordu kafasında ama kimseyi tanımıyordu. Biraz yürüyüşe çıksa bahçe kapısından geri dönüyordu, korkuyordu, kim olduğunu anlayacaklarından korkuyordu. Kırmızı bir balonun içinde yaşasaydı, sadece şarkılar olsaydı yanında, bulutlarla konuşabilse, yağmur damlası olarak geri dönecekti yeryüzüne. Bir şiirde yaşasaydı ya da, hani şu aşık erkeklerin kadınlarına yazdıklarından. Gerçekten kim olduğunu düşünmeye başladı sonra, birçok kişiydi, korkak, güzel, duygusal, sevecen, nefret dolu, asabi...
Kovdu sonra bütün düşünceleri kafasından. Bir kadeh şarap koydu ve sigarasından bir nefes çekti. Ne kadar çok kişi olursa olsun kendisi için bir hiçti.

12 Nisan 2009 Pazar

İlk aşık oluşumdu, sen vardın. Sonra ağlamaya başladım, sen vardın.
Yalnız kaldım kurtulamadım, sen vardın. Saçlarımı savurdum, sen vardın. Kendi krallığımı kurdum, sen vardın. İlerleme kaydettim hayatımda, sen vardın. Sessiz sokaklarda yürüdüm, sen vardın. Elimi hiç bırakmadın. Kaçmayı düşünürken yine sen vardın. ''Gitme'' demek için sen vardın. Oturdum denizi izledim, başucumdaydın. Seni bırakıp gidemedim. Sonra rüya gördüm, içinde hep sen vardın. Sen benim yaşanmışlıklarımsın. Sen ne güzel kokuyorsun İstanbul.

2 Nisan 2009 Perşembe


Beni kalbinde değil boxerında taşıyan erkeklerden sıkıldım.

1 Nisan 2009 Çarşamba


Bir varmış bir yokmuş. Kız birgün bir düş görmüş. Bu düşü melekler koruyormuş. Dünya'ya kötülük inmiş. Kız sadece uyumuş. Uzak iklimlerden hikayeler edinmiş kendine. İnsanları mutlu etmeye çalışmış. Gördüğü düşe davet etmiş hepsini. İnsanlar mutluluğu reddetmiş. Kirli bir dünya yaratmışlar kendilerine. Kız tek başına kalmış. Meleklerin korumasını reddetmiş sonra. Kötü dünyaya adımını atmış. Diğerleri gibi olması gerektiğini anlamış yaşayabilmek için. Çok kirletmişler kızın ruhunu. Yıkandığı hiçbir nehir temizleyememiş. Kız toplamış ruhuna ait ne var ne yoksa. Kendini başka bir dünyaya kapatmış. Bu masalda mutlu bitememiş.

31 Mart 2009 Salı


Beklemediğim bir ''an'' da karşıma çıktınız. Tanıdık geldi yüzünüz. Yorulmuş gibiydiniz. ''Oturabilir miyim?'' dediniz. Ben biraz utangaç baktım yüzünüze. Siz gülümsediniz. Sakince oturdunuz yanıma. Konuşacak birşeylerimizin olup olmadığını merak ettim ben, siz sakince ''merhaba'' dediniz. Kalbim hızla atmaya başladı, ''merhaba'' dedim utanarak. ''Yabancısıyım'' dediniz, ''buralardan değilim''. ''Ben bu dünyadan değilim'' dedim, gülümsediniz. Yavaşça tanıyacaktınız beni, çok hızlı unutacaktınız. Bir düşün içine düştüm sonra ben. Uyanmak istemedim, öldüm...

29 Mart 2009 Pazar

''Bak'' dedi, bak bana ve gör acılarımı...
Baktım, fakat bir insan nasıl görebilir ki başkalarının acılarını?

26 Mart 2009 Perşembe

Kaplumbağa, kedi ve hatırlayamadığım bir nesne daha. Güzel bir gündü...
Çok net olmasa da hatırlıyorum yaşananları. Mutluyduk, gülüyorduk, güzel şeyler yaşayacağımızı sanıyorduk. Düşünülen gibi olmadı hiçbir şey. Yavaşça gelişti olaylar, kopmalar başladı. İnsan hissediyor biteceğini birşeylerin. Birbirimizin hayatlarını uzaktan izlemeye başladık. Mutluydun sanki, hayatın yolunda gidiyordu. Bilmediğim bir dışlanmışlığa sürüklendim ben. Her gece güneşin doğuşunu beklemekle geçmeye başlamıştı. Baktığım hiçbir yüzde sen yoktun. Daha önce görmediğim şehirlere gitme isteği vardı içimde. Beni tanımayan insanlara kendimi çok farklı tanıtmak istiyordum. Geçmişimi bilmeyeceklerdi. Ben unutacaktım kim olduğumu ve nereden geldiğimi. Ama olmadı, bu sokakları, bu şehri bırakıp gidemedim. Hayatıma müdahele edemiyordum artık. Yapılan bütün haksızlıklara kayıtsız kalıyordum. Çok şey değişti senden sonra, anlatamadım. Kulaklarını tıkadın benim hayatıma. Ben farklı insanlara doğru savruldum. Diğer hayatları merak ettim, karışabilecekler mi senin kadar bana diye.
Çocukluğumu özler oldum. Geriye dönebilseydim, cenin olabilseydim yeniden, seni bir kere daha tanıyabilecektim. Saatlerce yazabilirim hissettiklerimi cümle cümle, fakat herhangi birinin anlayabileceğini sanmıyorum. Sen de kapatmışsındır muhtemelen gözlerini yaşadıklarıma ve hissettiklerime. Kendimce oyunlar oynuyorum, uzaktasın ve geleceksin diyorum. Kapılardan giriyorum, kapılardan çıkıyorum. Görmek istediğimi görene kadar yolculuk yapmak istiyorum. Söylenen şarkılar, yazılan şiirler yalan geliyor bana. Cümlelerim dökülüyor dudaklarımdan, senin bana öğrettiklerin. Birtek onlar kalmış. Şimdi dönüp bakıyorum da arkama, o kapıdan giderken kimse yok yamında.

25 Mart 2009 Çarşamba


Küçük bir sır sakladım içime, yüzümden okunacak diye korkuyorum.
Daha birçok şeyden korkuyorum; insanlardan korkuyorum, kırılacak düşümün kalmamasından korkuyorum...
Dehlizlerde gizliyorum ellerimden kayıp gitmesin diye küçük hayellerimi.
Bükülmüş kağıtlar var masamda, kendini kanıtlamaktan korkan.
Yarım kalmış eskileri kullanmıyorum hayallerin ölür diye.
Kal istiyorum içimde, ömrüm boyunca görebileceğim en masum insan şeklinle.
Korkutuyor beni okuduğum her kitap, her öğrendiğim yeni şey korkutuyor...
Hatalar yapıyorum, kendimi affedemiyorum.
Dışarıdan görünen insan değilim ben.
İçimde kocaman bir dünya besliyorum.
Beni kimse tanımıyor...

23 Mart 2009 Pazartesi


Cümlelerim içimde paramparça oldu.
Her gelen geceyle daha da kirleniyorum.
Konuşmak istiyorum, anlatayım istiyorum nasıl yaşadığımı, nasıl ağır geldiğini bu ruhsal yalnızlığın.
Ben güzel olduğumu duymak istemiyorum.
Daha içten cümleler istiyorum küçük görünüp kocaman olan kalbim için.
Boşlukla doldurulmuş dünyamda küçük bir ay ışığı istiyorum.
İnanıyormuş gibi yaparken söylenenlere gözlerimi kaçırmak zorunda olmak istemiyorum.
Aynı yere her dönüşümde gözyaşlarım ıslatmasın yanaklarımı istiyorum.
Kaybedilen saflık kapıma yeniden geldiğinde evde olmak istiyorum.
Uzadıkça yollar önümde geldiğim noktadan uzaklaşmanın hüznü paramparça ediyor ayaklarımı.
Rüya görmek için uyuyorum yalnızca.
Bazen buğulu bir şekilde görüyorum arkanı dönüp gidişini.
Bıraktığın gibi saf olmak istiyorum.
Birileri geliyor, birileri gidiyor, birşeyler alıyorlar benden, kötü anılar bırakıyorlar.
Bembeyaz düşlerimi siyah noktacıklar işgal ediyor.
Evimin kapılarını kapatıyorum.
Rahat bırakın beni, temiz kalayım.

21 Mart 2009 Cumartesi

Bir kadın aşka inancını kaybetmişken yanında bir kadın aşk için ağlıyordu...

19 Mart 2009 Perşembe

AJANS SIKINTILARI


Minik minik su damlaları kafamı delercesine çarpıyor.
Ayrıca bu klavyeye hala alışamamış olmama rağmen yazma çabam takdire değer sanırım.

Saatlerce burada put gibi oturacak mıyım merak ediyorm.

Olsa şurda üç beş arkadaşım, beraber sıkılsak fena mı olurdu...

Yemek vakti hep geç geliyor, ya da bana öyle geliyor...

Alışkanlıklarından vazgeçmek zordur biz insanlar için.

Fincanlarım hep aynı yerde olsun isterim ben mesela, sonra sehpam aynı yerde olsun isterim...

İnsanlar yaşama alanıma tecavüz ediyormuş gibi hissediyorum aksi olunca.

Size bir sır vereyim o halde "benim üstesinden gelemediğim takıntılarım var".

Anlam veremiyorum son günlerde bazı şeylere, mesela;

Neden dergi sayfasında çok beğendiğim o sahile bir parmak şıklatmayla gidemiyorum?

Neden herkes çok para kazanmıyor?

Evlenmek neden bu kadar gerekli?

Her kuşun eti niye yenmez ya da hangilerininki yenir?

Elmanın neden iki farklı rengi vardır?

Ben burada işim bitince ne yapacağım?

Tam siliyordum ki yazdıklarımı, eeeh bu da araya reklam olsun dedim.

5 Mart 2009 Perşembe

Nereye gittiğimi bilmiyorum.
Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.
Kim olacağımı bilmiyorum.
Kaç tane yarınımın kaldığını bilmiyorum.
Ben şiir yazmıyorum,
sadece yazılarımı paragraflara bölmüyorum...

13 Şubat 2009 Cuma


Ben o istediğiniz kadın değilim.
Sakin tavırlarım yok benim.
Ellerimi altına koyacağım sıcak yastıklarım yok.
Kapıyı açtığımda gülümseyecek kadar güzel dudaklarım yok.
Ben o istediğiniz kadın değilim.
Gidişlerim var benim, kimsede olamayışlarım var.
Kabuslarım var her gece gördüğüm.
Korkularım var kaçamadığım.
Ben o istediğiniz kadın değilim.
Sevgi dolu cümlelerim yok benim.
Kaçacak bir şehrim yok.
Tutkulu sevişmelerim yok.
Ben o istediğiniz kadın değilim.
Yarısı çıkmış ojelerim var benim.
Kalbinizi kıracak şiddette ağır cümlelerim var.
Hayaletlerim var.
Ben o istediğiniz kadın değilim.
Anlatacak hikayelerim kayboldu benim.

9 Şubat 2009 Pazartesi


Hüzün nereden geliyordu, nereden gidiyordu zaman?
Sorduğum sorular havada asılı kalıyordu, bir geliyor bir daha gitmiyordu yalan.
Kaç kişiyi kandırdım, kaç kişi tarafından kandırıldım?
Yollar uzadıkça kısalıyordu kelimelerdeki anlam.
Sonbahar gelince kapanıyordu kapılar, aşk iniyordu yeryüzüne kimse karşılamıyordu.
Biz oyunlar oynuyorduk gözlerimiz kapalı, birileri gözünü açmış eksik taraflarımızı gözlemliyordu.
Sen nereden geliyordun bana, ben nereye giderek acıtıyordum seni?
Ne sanıyorduk ki kendimizi?
Aynaların arkasında kalıyordu yüzlerimiz hep, kendimizi tanımıyorduk.
Tanımadığımız insanlara ağlıyorduk, tanıdıklarımız güldürüyordu bizi.
Tam gidiyordum buralardan, seni henüz tanımadığımı hatırladım.

3 Şubat 2009 Salı


''36'' numaralı koltuğun önünde durdu kadın, kıpkırmızı olmuş gözleriyle adama baktı, ''sakın tek bir kelime bile etme, uyumak istiyorum'' dedi yerleşirken. Adam yüzündeki şaşkın ifadeyle kadına baktı sadece. Kadın ne kadar uğraştıysa da uyuyamadı. ''Nereye gideceğini bilmeden yolculuğa çıkmak nasıldır bilir misin?''dedi. Adam ''nereye gideceğini biliyorum'' dedi. Otobüsten indiklerinde hava kararmıştı, ''biraz yürüyeceğiz'' dedi adam. Kadın sadece kafasını salladı. Hem karanlıktı hem aydınlık yürüdükleri yol. Kadın hem huzurluydu hem rahatsız. Kapıyı birkaç denemeden sonra açabildi adam, kadın tedirgin bir şekilde adımını attı eve. Kadın yatak odasına girdiğinde soyunmaya başladı, adam ''neden herşey için acele ediyorsun'' dedi. Kadın ''geç kaldığım için kaybettiğim şeylerin çokluğunu bilmiyorsun'' dedi.
Sabah oldu, apar topar giyindi kadın. Kadına baktı adam. ''Gidiyorsun demek'' dedi. Kadın konuşmadı, bir fincan kahve yaptı kendine. Kadın herşeyi tek kişilik düşünüyordu. Kapıyı açtı kadın, ardından sadece kapının çarpma sesini duydu adam. Yeni bir bilet aldı kadın gişeden. Bilmediği bir şehire doğru yolculuğa çıkacaktı, yapayalnız...

1 Şubat 2009 Pazar

Bazı kadınlar güzel seviliyor.
Bazıları güzel terk ediliyor.
Bazıları aldatılıyor.
Bazıları aldatıyor.
Bazıları hiç sevilmiyor.
Bazıları dönülmez yollara giriyor.
Bazıları çok uzaklara gidiyor.
Bazıları uzaktan izliyor.
Bazıları hayal kuruyor.
Bazı kadınlar çok güzel seviliyor...

Kalbi kırık karakterler yarattım yazabilmek için.
Beni bırakıp gidemeyecekler, kırıklıkları birikterecekler çekmecelerinde.
Hayata benim penceremden bakabilecekler sadece, sevmeyecekler belki de...
İpleri olacak kollarında, ellerime dolaştırdığım.
Mahvettiğim hayatlar olacak küçük kırmızı kutumda.
Bir adım atmak isteseler çekiştireceğim kolarından.
Benim gibi yaşamayı öğrenecekler, çelişkiler, kendini bilmezlikler ve ihanetler olacak hayatlarında.
İleri gitmek istedikçe geriye dönecekler, döndürülecekler...
Boktan adamların ve kadınların yolunu gözleyecekler.
Gelmeyenler için intihar teşebbüslerinde bulunacaklar.
Küfürler savuracaklar aynalara karşı.
Lüks kaldırımlarda ucuz yürüyüşler yapacaklar, yetmeyecek.
Bir kuş görseler mutluluktan uçuyor sanacaklar.
Gözleri bağlanacak bağnaz eller tarafındani öğrenemeyecekler.
Beni yansıtacaklar her hikayede.
Yalanlar söyleyecekler.
Yalanları onlara bile yetmeyecek.
Ben şimdi gidiyorum, yeni yalanlar yazıp döneceğim...

27 Ocak 2009 Salı


Bilmediğim bir telaş yaşanıyor son günlerde evimde...
Çelişkiler beynimi kemiriyor. Cümleleri nereye koyacağıma karar veremiyorum. İstediğim hayatı yaşayıp yaşamadığımdan emin olamıyorum, ama yeniden doğsam bu hayatı seçerdim biliyorum...
Bulunduğum an içerisinde huzurluyken ardından gelen dakikalarda kendim için endişe duyuyorum. Sanki ne yaparsam yapayım başarılı olamayacağım.
Oturup Nihal'in hayatını izlerken kendi hayatıma şükrediyorum.
Gülüyoruz, konuşuyoruz, yorum yapıyoruz ama onu anlayamıyoruz...
Sadece bir karakter biliyoruz, fakat onun gibi yaşayan binlerce insan var, görmezden geliyoruz...
Ayşe Arman edasıyla insanları gözlemliyorum. Sanki hepsi benden farklı, ya da ben onlardan farklıyım, bilmiyorum...
Hepimiz farklıyız işte, anlatamıyorum...
Biraz heyecanlıyım, biraz yorgun, biraz sevecen, biraz soğuk...
Bir şarkının içinde uyumaya ihtiyacım var.
Kapıyı çalarsanız açmayacağım...

20 Ocak 2009 Salı


Bilmediğim dilde bilmediğim şarkılar çalıyordu.
İnsanlar dans ediyorlardı, mutluydular üstelik.
Bir rüyanın içindeydim sanki.
Gözyaşlarım hatırlanmayacak kadar uzaktaydı artık.
Yalanlar uydurarak gülümsemek zorunda kalmayacaktım.
Sığ insanların sığ düşünceleri yok bu rüyada.
Renklere isim vermekte zorlanıyordum.
Bir fransız filminde geçiyormuşçasına nazikti zaman.
Bir aşk hikayesinde yaşıyormuşçasına kırılgandım ben...
Karşıdan gelen adamın yüz hatlarını görmekte zorlanıyordum.
Sonra hafif bir asit kokusu oluştu havada.
Gözlerim aralandı.
Açılmak istiyorlardı fakat ben kalmak istiyordum bu rüyada.
Kısa bir düş gördüm, uzun bir yalnızlığa ''düş''tüm...

14 Ocak 2009 Çarşamba

Nereden başlayacağımı bilmiyorum.
O kadar mükemmelsin ki...
Sakin tavırların, sessiz konuşmaların, başımı okşayışın...
Ne zaman gözlerim dolsa aklıma geliyorsun.
Güçlü olmam gerektiğini öğütlediğin aklıma geliyor.
Şimdi bakıyorum da aynaya sanki sen olmuşum ben.
Elimde bavulumla gelirken yoldan hem sevecen olmaya çalışıyordun hem mesafeli.
Hep bildim beni ne kadar çok sevdiğini, sen dile getirmedin.
Bizim kelimelere ihtiyacımız yok çünkü.
Kitap okuyorsun ya sakince, gözlerimi ayırmadan seni izliyorum.
Büyük kavgalarda hep korktum gideceksin diye.
Hayali arkadaşlarım oldu yokluğunda.
O hastahane odasında seni bitkin gördüğümde hep boğazımda bir yumru oldu.
Küçücük ellerimi dedemin ellerine verip bahçede yürüyüşler yaptım.
Aklım hep o odadaydı, hep sendeydi.
Sana birşey olsaydı, içim çıkıp gidecek, terk edecekti beni.
Biraz geç oldu sana minnetim.
Ben sana benzemekten gurur duyuyorum.
Kocaman yüreğinin bir parçasında olmaktan gurur duyuyorum.
Bana öğrettiğin herşeyi yaşamaktan gurur duyuyorum.
Haydi gel, çok özledim.
Beraber denizi izleyelim, kitapçılara gidelim, kahvaltı yapalım.
Baba, ben senin kızın olmaktan gurur duyuyorum.
Her yenilenen sayfada senden gelecek olan işareti bekliyorum.
Ya farkında değilsin ya da beni hissetmiyorsun.
Güzel bir düş kurabilirim hemen sana.
Uzan ve dokun haydi, ısınmak istiyorum.

Tükürüklü kağıtlar, uzun ince bir deliğin içinden uçarak bana doğru geliyordu.
Nefret ettiğim duygu yine içimde bir yerlere yerleşmişti.
Yanıp sönen ışıklar vardı.
Ellerinde su dolu kovalarla yürüyen insanlara baktıkça, felaketin yaklaştığını anlayabiliyordum.
Buralar diğer yerlerden çok farklıdır.İnsanın hislerini güçlendiriyor.
Samimi gülümesemeler ve içten sevmeler var.
Bu şehri reddetmeye çalıştıkça daha da içine giriyorum.
Doğup büyüdüğü, hergün yürüdüğü yolları bırakamıyormuş insan.
Kaçmaya çalışıyorum o eski fotoğraflardan, o eski insanlardan...
Kaçmak zor, seni sen yapan herşey birgün seni geri çağırıyor bırakıp gittiğin o yere.
Serin yaz akşamları yaşadık, üşümemek için bir hamakta iki kişi yattık.
Rakılar içildi, sohbet edildi.
Bu küçük yerin sevecenliğini büyük şehirin kasveti dolduramadı.
İnsanlar tanıdım, şehirler gezdim, farklı diller duydum.
Hiçbiri içimi ısıtmadı bu şehirin dili kadar.
Kalbimi kıran herkesin, herşeyin çaresi bu şehirde.
Küçük balkonda karşıki dağları izliyordum sessiz gecelerde.
Hayallerimi anlattım hep onlara.
Zaman zaman geri döndüğümde konuşuyorum onlarla.
Bana hep ''hayallerinin bir kısmına kavuştun, ama dikkat et insanlar kötü'' diyorlar.
Anlatmaya çalışıyorum tek başınalığa ne kadar alıştığımı, hayallerimi artık yalnızca kendimle konuştuğumu...
Sen yine de dikkatli ol diyorlar bana.
Çocukluğumu, ilk gençliğimi, beni...Tanıyorlar...
Ne kadar şarkı varsa aklımda söylüyorum onlara.
Sesim kötü biliyorum, biliyorlar...
Her detone oluşumda gülüyorlar.
Hayatın sana öğrettikleriyle büyüdün dercesine bakıyorlar yüzüme.
Gitme, bize şehir hikayeleri anlat diyorlar.
Geldiğim yer çağırıyor bu defa beni, kocaman, samimiyetsiz gülümsemelerin olduğu şehir.
İnsan küçük yerde yaşayıp büyüdüyse eğer büyük şehir insanına anlam veremiyor.
Bu kadar duygusuz, bu kadar kendi halinde olmak neyin nesi?
Bu şehirde içki masalarında gençlikler, aşklar konuşulmuyor.
Sadece iş.
Hayatın aslında değerlerinle varolduğunu unutuyorsun.
Yarış içine girmek için zorlanıyorsun.
Kelimelerin anlamlarını yitiriyor.
Özlüyorum şimdi geldiğim o yolları...

13 Ocak 2009 Salı


Bir fahişe gibi duyarsız gözlerin.
Güzel bir söz bekledim, aşkımı lekeledin.
Lanetlenmiş cümlelerinle geldin her defasında.
Bağışla beni, seni daha fazla sevemedim.
Al git bütün getirdiklerini, layık olduğun yalnızlık seni bekliyor.
Kısa cümleler kurdum sana hep, uzun olursa anlamları yitiyor kelimelerin.
Küçük ellerini de al giderken.
Alışveriş arabamızı al, dergilerimizi, oyun hamurlarımızı...
Uyurken beni izleyişlerini al.
Yaptığım hiçbirşey de senin izlerini taşımıyorum artık.
Gözlerimi kapattığımda kabuslar görmüyorum, gecelerce uykumu kaçıracak.
Sigara içmekten çatallaşmış sesler duyuyorum karanlık odalarda.
Yüzlerini göremiyorum hiçbir zaman.
İğrenç kokuları geliyor bazen burnuma.
Kapıyı kapatıyorum, senin çıktığın kapıyı onların suratına kapatıyorum.
İnsanlardan nefret ediyorum bazen, bazen onlara sığınıyorum.
Altüst olmuş dengemi korumaya çalışıyorum.
Eskilerimi kullanıyorum artık, eskiler huzur veriyor.
Gittiğim yollar beni hep aynı boşluğa çıkarıyor.
Kocaman bir dairenin içinde nokta bile olamıyorum.
Şehirler görüyorum, hiçbirine ait değilim.
Odama geri dönmeliyim, kocaman hayal dünyam beni bekler.

12 Ocak 2009 Pazartesi


Dondurucu soğuklar başladı. Küçük soba bir o odaya bir bu odaya gidip geliyor. Tembellik böyle soğuk havada sarmamalıydı beni. Sağlığımı önemsemediğimi bir kere daha kanıtlamış oldum. Tek başına olmak üşümeni gerektirmez demeli birileri bana. Ben mi seçiyorum herşeyi, yoksa zaman kendi kendine mi yapıyor? Babamın sessizce konuşmasını özledim, annemin hem yakın hem uzak tavırlarını, kardeşimin bana hala utanarak bakmasını. Bembeyaz geçip gidiyor önümden ''Arthur''. Kocaman sarı gözleri var. ''Senin huzurun benim'' diye bakıyor sanki bana. Kim kaldı eskilerden diyorum kendi kendime, var birkaç kişi. Uğruyorlar ara sıra, birkaç gereksiz öğüt ve ardından görüşürüzler. Başkalarının kelimeleri, başkalarının cümleleri, beni nereye kadar taşıyacak bilmiyorum. Masmavi denizim geldi aklıma, evet benim denizim. Güneş doğana kadar kimse izlemiyor o denizi, sadece ben varım ve sandalyem. Düşündüğüm şeyler kafamın içine sığmıyor, parmaklıklardan aşağıya akıyor. O geceyi hatırlıyorum. Kapıda duruşunu, sessiz, konuşmadan bana bakıyordun. Gülümsedim, yanıma geldin. Sarıldın, o an ihtiyacım olan tek şey senin sıcaklığındı. Üşümeye başladım, içeri girdik. Kapıyı büyük bir sakinlikle kapattın. Perdeleri hiç kapatmıyorduk, insanların bizi izlemesi hoşumuza gidiyordu. Yavaşça yatağa oturdun sen, ben üzerimi değiştirdim. Çok yorulmuşçasına uzandın, yanına uzandım. Saçlarıma dokundun, ben saçlarımı hiçbir zaman sevmedim. Hep daha güzel olmak istedim, hep daha çekici. Hep olmadığım biri olmak istedim. Sen beni sevdikçe anlam kazanıyordum. Senden sonra ''ben'' olmak istedim. Sen gidince kendimi sevmek istedim. Bana kim olduğumu öğrettin. Sonra ben uyudum. Sen uyanıktın, biliyorum. Ben uyurken her gece beni izlediğini biliyordum. Sabah olunca ikimiz de bilmiyormuş gibi yapıyorduk. Ben biraz uzaklaştım sonra, sen bütün varlığımı alıp gittin. Şimdi oturmuş çok uzak bir yerde, eskiyi izliyorum. Artık sadece ''ben'' olmak istiyorum.

11 Ocak 2009 Pazar


Kadın ağlıyordu. Adam dokunmak istemedi gözyaşlarına, dokunursa hayatını çalacağını sandı. Kadının kalbi kırıktı. Biriktiriyordu gözyaşlarını bir kavanozda. Sigarasından aldığı her nefeste öldüğünü bilmek onu rahatlatıyordu. Hayat ne kadar kısaysa o kadar anlamlıydı onun için. Adam acıyı hissediyordu, uzak durmaya çalışsa da. Kapıdan her çıkışında bu kadının yanına dönmemek için söz veriyordu kendine. Ne kadar uzaklaşmak isterse o kadar yakındı kadına. Kadın hayatına giren herkesi kapıdan çıkmaya zorluyordu. Beklediği, kapıyı çalmıyordu hiçbir zaman. Yatağında uyumadan koltuğuna kıvrılıyordu. Ne kadar rahatsız uyuyorsa, o kadar hatırlıyordu yalnızlığını. Unutmak istemedi hiçbir zaman ruhunu bıraktığı o küçük odayı. Gözyaşlarını biriktirmeye o odadan koptuğu gün karar vermişti. Adam biliyordu herşeyin ne kadar özel olduğunu, diğer adamın ne kadar özel olduğunu. Ne kadar istese kadını bırakıp gitmeyi, o kadar acıyordu ona. Başkasına aşık kadını izlemeyi seviyordu. Kadın haketmemişti bu kadar acıyı. Güzel olduğu için acı çektiğini düşünüyordu adam. Güzel kadınlar hep gidenlere ağlıyordu çünkü. Birgün adam çıktı, bir daha dönmedi. Kadın hala eski adama ağlıyordu...

5 Ocak 2009 Pazartesi


Ruh kaçakçılığı yaptığımız yıllardı. Sen buluyordun, ben pazarlıyordum. Hayat kolaydı ama vuruyordu arada bizi. Hayattan kaçmaya çalışıyordun sen, ben olmayacak hayallerin peşindeydim. Çok farklıydık biz fakat inanmak istemiyorduk. Rüyaya yattık bir gece, bittiğinde hayal kırıklığına uğradık. Biz hayallerde sevişiyorduk. Gerçeği reddettikçe küçülüyorduk. Sonra birgün rüyalar bitti, sen gittin...

4 Ocak 2009 Pazar




Gölgeler oynarken duvarda, kırmızı koltuğa oturmuş beni izliyordun. Kaçırdığın görsel şova üzeleceğini bile bile seni uyarmadım. Kocaman cüceler görüyorduk o zamanlar, korkuyorduk. Sarılmak içindi yalanlarımız. Rengarenk boyalarımız vardı, sen çiziyordun ben anlamlar yüklüyordum çizdiklerine. Her yanlış anlamda bir cüce ölüyordu. Korktuğum için bazen bilerek yanlış anlamlar yüklüyordum. Kızıyordun, korkmana rağmen kızıyordun. Sen benden daha güçlü oldun hep. Korktuklarınla yaşamayı biliyordun. Sonra gittin, cüceler gitti, korkular gitti. Ben sahip olduklarımı korkularım yüzünden göremediğimi anladım.
insanın ''ben'' ile ilgili yazı yazması zormuş.
Bunu kendimi yazmak için adım attığımda ilk cümleyi bulamayınca anladım.
proje karşıma çıkmasaydı belki de ''ben'' kavramını hiçbir yazımda ele almayacaktım.
oysa insan önce kendini yazmakla başlamalı.

3 Ocak 2009 Cumartesi

RuHuzur

Gitmeden öldürdüm bütün çocuklarımı.Ne kadar güzel düşünce varsa aklımda,öğüttüm hepsini.Bir mektubun giriş cümlesini bulabilmek içinn saatlerce ağladım.Sonsuzluk kadar korkunç geliyor artık odamın duvarları.Dünya'nın neresine gitsem aynı acıyla karşılaşmaktan korkuyorum.Üzeime giyindiğim zırh bile beni korumaktan vazgeçti uzun zaman önce.Hayatın en eğlenceli kısmını yaşayıp tükettim,şimdi yaşamayı öğreniyorum.Bir deniz kenarında,hamakta uzanmış kokteylimi yudumlarken yağmur başlıyor ve ben içeri girip huzuru penceremden izliyorum.
Gündüzler sadece gündüzdü...
gecelerinse anlatacak şeyleri vardı.
sessizce dinledim...ağlayarak...
Çok istedim annemin karnında cenin olarak kalmayı,
Her sevişmelerinin ardından yeni gelen kardeşlerimle oyun oynamayı...

Hayatımı bok çukuruna attım üzerine bir sinek konsun da anlam kazansın diye.Terk ediyorum yürüdüğüm bütün yolları.Gururumu fahişelere armağan ediyorum.Fonda Damien Rice çalıyor.Hüznümü şarap şişesine doldurdum,yıllansın diye.Hangi kapıyı açmaya çalışsam kolu elimde kalıyor.Penisini elleriyle tutmuş on altılık çocuklar genel eve gidiyordu,öldürdükleri çocuklarına ağlayarak çıkıyorlardı kapıdan.Hayat ne kadar ağır geliyorsa,o kadar zevk alıyorduk yaşamaktan.Biri puştluk yapmazsa bize,kalbi kırık ölüyorduk.Susadığımızda en yakınımızdakinin ıslanmış vajinasından gideriyorduk susuzluğumuzu.Tanrı'nın gözüne girebilmek için birbirimizi küçük düşürüyorduk,yüzümüzdeki sinsi gülümsemeyle.Önümüze boklarını atsalar yiyecektik çaresizlikten.Gidiyorum ben dostlar,sakatatlarım size kalsın.

Herhangi bir yerde


yalnızlık buydu işte...gece bir dedi,ben iki...beynimde kokain etkisi...seviştiğim tüm adamlar uykudaydı bu saatte...ellermin uzandığı karanlıkta kimse yoktu...kaybolmuş hayatların etkisi çektiğim her nefeste iç organlarımı dolaşıyordu...bir damla düşse gözümden sanki dünyayı sel alacaktı...yalnızlığım sığmayarak içime duvarlara çarpıyordu...elimde bir kadeh şarap,aklımda ölenlerim...gitmek istedim,gidemedim,bütün yollar bu saatten sonra uzak...gece saat dört olmuş bende daha sabah...kapı çalsın diye bekledim...gelecekler için çok geçti artık...gece bir dedi,ben iki...geceyle ters düştük...