27 Ocak 2009 Salı


Bilmediğim bir telaş yaşanıyor son günlerde evimde...
Çelişkiler beynimi kemiriyor. Cümleleri nereye koyacağıma karar veremiyorum. İstediğim hayatı yaşayıp yaşamadığımdan emin olamıyorum, ama yeniden doğsam bu hayatı seçerdim biliyorum...
Bulunduğum an içerisinde huzurluyken ardından gelen dakikalarda kendim için endişe duyuyorum. Sanki ne yaparsam yapayım başarılı olamayacağım.
Oturup Nihal'in hayatını izlerken kendi hayatıma şükrediyorum.
Gülüyoruz, konuşuyoruz, yorum yapıyoruz ama onu anlayamıyoruz...
Sadece bir karakter biliyoruz, fakat onun gibi yaşayan binlerce insan var, görmezden geliyoruz...
Ayşe Arman edasıyla insanları gözlemliyorum. Sanki hepsi benden farklı, ya da ben onlardan farklıyım, bilmiyorum...
Hepimiz farklıyız işte, anlatamıyorum...
Biraz heyecanlıyım, biraz yorgun, biraz sevecen, biraz soğuk...
Bir şarkının içinde uyumaya ihtiyacım var.
Kapıyı çalarsanız açmayacağım...

20 Ocak 2009 Salı


Bilmediğim dilde bilmediğim şarkılar çalıyordu.
İnsanlar dans ediyorlardı, mutluydular üstelik.
Bir rüyanın içindeydim sanki.
Gözyaşlarım hatırlanmayacak kadar uzaktaydı artık.
Yalanlar uydurarak gülümsemek zorunda kalmayacaktım.
Sığ insanların sığ düşünceleri yok bu rüyada.
Renklere isim vermekte zorlanıyordum.
Bir fransız filminde geçiyormuşçasına nazikti zaman.
Bir aşk hikayesinde yaşıyormuşçasına kırılgandım ben...
Karşıdan gelen adamın yüz hatlarını görmekte zorlanıyordum.
Sonra hafif bir asit kokusu oluştu havada.
Gözlerim aralandı.
Açılmak istiyorlardı fakat ben kalmak istiyordum bu rüyada.
Kısa bir düş gördüm, uzun bir yalnızlığa ''düş''tüm...

14 Ocak 2009 Çarşamba

Nereden başlayacağımı bilmiyorum.
O kadar mükemmelsin ki...
Sakin tavırların, sessiz konuşmaların, başımı okşayışın...
Ne zaman gözlerim dolsa aklıma geliyorsun.
Güçlü olmam gerektiğini öğütlediğin aklıma geliyor.
Şimdi bakıyorum da aynaya sanki sen olmuşum ben.
Elimde bavulumla gelirken yoldan hem sevecen olmaya çalışıyordun hem mesafeli.
Hep bildim beni ne kadar çok sevdiğini, sen dile getirmedin.
Bizim kelimelere ihtiyacımız yok çünkü.
Kitap okuyorsun ya sakince, gözlerimi ayırmadan seni izliyorum.
Büyük kavgalarda hep korktum gideceksin diye.
Hayali arkadaşlarım oldu yokluğunda.
O hastahane odasında seni bitkin gördüğümde hep boğazımda bir yumru oldu.
Küçücük ellerimi dedemin ellerine verip bahçede yürüyüşler yaptım.
Aklım hep o odadaydı, hep sendeydi.
Sana birşey olsaydı, içim çıkıp gidecek, terk edecekti beni.
Biraz geç oldu sana minnetim.
Ben sana benzemekten gurur duyuyorum.
Kocaman yüreğinin bir parçasında olmaktan gurur duyuyorum.
Bana öğrettiğin herşeyi yaşamaktan gurur duyuyorum.
Haydi gel, çok özledim.
Beraber denizi izleyelim, kitapçılara gidelim, kahvaltı yapalım.
Baba, ben senin kızın olmaktan gurur duyuyorum.
Her yenilenen sayfada senden gelecek olan işareti bekliyorum.
Ya farkında değilsin ya da beni hissetmiyorsun.
Güzel bir düş kurabilirim hemen sana.
Uzan ve dokun haydi, ısınmak istiyorum.

Tükürüklü kağıtlar, uzun ince bir deliğin içinden uçarak bana doğru geliyordu.
Nefret ettiğim duygu yine içimde bir yerlere yerleşmişti.
Yanıp sönen ışıklar vardı.
Ellerinde su dolu kovalarla yürüyen insanlara baktıkça, felaketin yaklaştığını anlayabiliyordum.
Buralar diğer yerlerden çok farklıdır.İnsanın hislerini güçlendiriyor.
Samimi gülümesemeler ve içten sevmeler var.
Bu şehri reddetmeye çalıştıkça daha da içine giriyorum.
Doğup büyüdüğü, hergün yürüdüğü yolları bırakamıyormuş insan.
Kaçmaya çalışıyorum o eski fotoğraflardan, o eski insanlardan...
Kaçmak zor, seni sen yapan herşey birgün seni geri çağırıyor bırakıp gittiğin o yere.
Serin yaz akşamları yaşadık, üşümemek için bir hamakta iki kişi yattık.
Rakılar içildi, sohbet edildi.
Bu küçük yerin sevecenliğini büyük şehirin kasveti dolduramadı.
İnsanlar tanıdım, şehirler gezdim, farklı diller duydum.
Hiçbiri içimi ısıtmadı bu şehirin dili kadar.
Kalbimi kıran herkesin, herşeyin çaresi bu şehirde.
Küçük balkonda karşıki dağları izliyordum sessiz gecelerde.
Hayallerimi anlattım hep onlara.
Zaman zaman geri döndüğümde konuşuyorum onlarla.
Bana hep ''hayallerinin bir kısmına kavuştun, ama dikkat et insanlar kötü'' diyorlar.
Anlatmaya çalışıyorum tek başınalığa ne kadar alıştığımı, hayallerimi artık yalnızca kendimle konuştuğumu...
Sen yine de dikkatli ol diyorlar bana.
Çocukluğumu, ilk gençliğimi, beni...Tanıyorlar...
Ne kadar şarkı varsa aklımda söylüyorum onlara.
Sesim kötü biliyorum, biliyorlar...
Her detone oluşumda gülüyorlar.
Hayatın sana öğrettikleriyle büyüdün dercesine bakıyorlar yüzüme.
Gitme, bize şehir hikayeleri anlat diyorlar.
Geldiğim yer çağırıyor bu defa beni, kocaman, samimiyetsiz gülümsemelerin olduğu şehir.
İnsan küçük yerde yaşayıp büyüdüyse eğer büyük şehir insanına anlam veremiyor.
Bu kadar duygusuz, bu kadar kendi halinde olmak neyin nesi?
Bu şehirde içki masalarında gençlikler, aşklar konuşulmuyor.
Sadece iş.
Hayatın aslında değerlerinle varolduğunu unutuyorsun.
Yarış içine girmek için zorlanıyorsun.
Kelimelerin anlamlarını yitiriyor.
Özlüyorum şimdi geldiğim o yolları...

13 Ocak 2009 Salı


Bir fahişe gibi duyarsız gözlerin.
Güzel bir söz bekledim, aşkımı lekeledin.
Lanetlenmiş cümlelerinle geldin her defasında.
Bağışla beni, seni daha fazla sevemedim.
Al git bütün getirdiklerini, layık olduğun yalnızlık seni bekliyor.
Kısa cümleler kurdum sana hep, uzun olursa anlamları yitiyor kelimelerin.
Küçük ellerini de al giderken.
Alışveriş arabamızı al, dergilerimizi, oyun hamurlarımızı...
Uyurken beni izleyişlerini al.
Yaptığım hiçbirşey de senin izlerini taşımıyorum artık.
Gözlerimi kapattığımda kabuslar görmüyorum, gecelerce uykumu kaçıracak.
Sigara içmekten çatallaşmış sesler duyuyorum karanlık odalarda.
Yüzlerini göremiyorum hiçbir zaman.
İğrenç kokuları geliyor bazen burnuma.
Kapıyı kapatıyorum, senin çıktığın kapıyı onların suratına kapatıyorum.
İnsanlardan nefret ediyorum bazen, bazen onlara sığınıyorum.
Altüst olmuş dengemi korumaya çalışıyorum.
Eskilerimi kullanıyorum artık, eskiler huzur veriyor.
Gittiğim yollar beni hep aynı boşluğa çıkarıyor.
Kocaman bir dairenin içinde nokta bile olamıyorum.
Şehirler görüyorum, hiçbirine ait değilim.
Odama geri dönmeliyim, kocaman hayal dünyam beni bekler.

12 Ocak 2009 Pazartesi


Dondurucu soğuklar başladı. Küçük soba bir o odaya bir bu odaya gidip geliyor. Tembellik böyle soğuk havada sarmamalıydı beni. Sağlığımı önemsemediğimi bir kere daha kanıtlamış oldum. Tek başına olmak üşümeni gerektirmez demeli birileri bana. Ben mi seçiyorum herşeyi, yoksa zaman kendi kendine mi yapıyor? Babamın sessizce konuşmasını özledim, annemin hem yakın hem uzak tavırlarını, kardeşimin bana hala utanarak bakmasını. Bembeyaz geçip gidiyor önümden ''Arthur''. Kocaman sarı gözleri var. ''Senin huzurun benim'' diye bakıyor sanki bana. Kim kaldı eskilerden diyorum kendi kendime, var birkaç kişi. Uğruyorlar ara sıra, birkaç gereksiz öğüt ve ardından görüşürüzler. Başkalarının kelimeleri, başkalarının cümleleri, beni nereye kadar taşıyacak bilmiyorum. Masmavi denizim geldi aklıma, evet benim denizim. Güneş doğana kadar kimse izlemiyor o denizi, sadece ben varım ve sandalyem. Düşündüğüm şeyler kafamın içine sığmıyor, parmaklıklardan aşağıya akıyor. O geceyi hatırlıyorum. Kapıda duruşunu, sessiz, konuşmadan bana bakıyordun. Gülümsedim, yanıma geldin. Sarıldın, o an ihtiyacım olan tek şey senin sıcaklığındı. Üşümeye başladım, içeri girdik. Kapıyı büyük bir sakinlikle kapattın. Perdeleri hiç kapatmıyorduk, insanların bizi izlemesi hoşumuza gidiyordu. Yavaşça yatağa oturdun sen, ben üzerimi değiştirdim. Çok yorulmuşçasına uzandın, yanına uzandım. Saçlarıma dokundun, ben saçlarımı hiçbir zaman sevmedim. Hep daha güzel olmak istedim, hep daha çekici. Hep olmadığım biri olmak istedim. Sen beni sevdikçe anlam kazanıyordum. Senden sonra ''ben'' olmak istedim. Sen gidince kendimi sevmek istedim. Bana kim olduğumu öğrettin. Sonra ben uyudum. Sen uyanıktın, biliyorum. Ben uyurken her gece beni izlediğini biliyordum. Sabah olunca ikimiz de bilmiyormuş gibi yapıyorduk. Ben biraz uzaklaştım sonra, sen bütün varlığımı alıp gittin. Şimdi oturmuş çok uzak bir yerde, eskiyi izliyorum. Artık sadece ''ben'' olmak istiyorum.

11 Ocak 2009 Pazar


Kadın ağlıyordu. Adam dokunmak istemedi gözyaşlarına, dokunursa hayatını çalacağını sandı. Kadının kalbi kırıktı. Biriktiriyordu gözyaşlarını bir kavanozda. Sigarasından aldığı her nefeste öldüğünü bilmek onu rahatlatıyordu. Hayat ne kadar kısaysa o kadar anlamlıydı onun için. Adam acıyı hissediyordu, uzak durmaya çalışsa da. Kapıdan her çıkışında bu kadının yanına dönmemek için söz veriyordu kendine. Ne kadar uzaklaşmak isterse o kadar yakındı kadına. Kadın hayatına giren herkesi kapıdan çıkmaya zorluyordu. Beklediği, kapıyı çalmıyordu hiçbir zaman. Yatağında uyumadan koltuğuna kıvrılıyordu. Ne kadar rahatsız uyuyorsa, o kadar hatırlıyordu yalnızlığını. Unutmak istemedi hiçbir zaman ruhunu bıraktığı o küçük odayı. Gözyaşlarını biriktirmeye o odadan koptuğu gün karar vermişti. Adam biliyordu herşeyin ne kadar özel olduğunu, diğer adamın ne kadar özel olduğunu. Ne kadar istese kadını bırakıp gitmeyi, o kadar acıyordu ona. Başkasına aşık kadını izlemeyi seviyordu. Kadın haketmemişti bu kadar acıyı. Güzel olduğu için acı çektiğini düşünüyordu adam. Güzel kadınlar hep gidenlere ağlıyordu çünkü. Birgün adam çıktı, bir daha dönmedi. Kadın hala eski adama ağlıyordu...

5 Ocak 2009 Pazartesi


Ruh kaçakçılığı yaptığımız yıllardı. Sen buluyordun, ben pazarlıyordum. Hayat kolaydı ama vuruyordu arada bizi. Hayattan kaçmaya çalışıyordun sen, ben olmayacak hayallerin peşindeydim. Çok farklıydık biz fakat inanmak istemiyorduk. Rüyaya yattık bir gece, bittiğinde hayal kırıklığına uğradık. Biz hayallerde sevişiyorduk. Gerçeği reddettikçe küçülüyorduk. Sonra birgün rüyalar bitti, sen gittin...

4 Ocak 2009 Pazar




Gölgeler oynarken duvarda, kırmızı koltuğa oturmuş beni izliyordun. Kaçırdığın görsel şova üzeleceğini bile bile seni uyarmadım. Kocaman cüceler görüyorduk o zamanlar, korkuyorduk. Sarılmak içindi yalanlarımız. Rengarenk boyalarımız vardı, sen çiziyordun ben anlamlar yüklüyordum çizdiklerine. Her yanlış anlamda bir cüce ölüyordu. Korktuğum için bazen bilerek yanlış anlamlar yüklüyordum. Kızıyordun, korkmana rağmen kızıyordun. Sen benden daha güçlü oldun hep. Korktuklarınla yaşamayı biliyordun. Sonra gittin, cüceler gitti, korkular gitti. Ben sahip olduklarımı korkularım yüzünden göremediğimi anladım.
insanın ''ben'' ile ilgili yazı yazması zormuş.
Bunu kendimi yazmak için adım attığımda ilk cümleyi bulamayınca anladım.
proje karşıma çıkmasaydı belki de ''ben'' kavramını hiçbir yazımda ele almayacaktım.
oysa insan önce kendini yazmakla başlamalı.

3 Ocak 2009 Cumartesi

RuHuzur

Gitmeden öldürdüm bütün çocuklarımı.Ne kadar güzel düşünce varsa aklımda,öğüttüm hepsini.Bir mektubun giriş cümlesini bulabilmek içinn saatlerce ağladım.Sonsuzluk kadar korkunç geliyor artık odamın duvarları.Dünya'nın neresine gitsem aynı acıyla karşılaşmaktan korkuyorum.Üzeime giyindiğim zırh bile beni korumaktan vazgeçti uzun zaman önce.Hayatın en eğlenceli kısmını yaşayıp tükettim,şimdi yaşamayı öğreniyorum.Bir deniz kenarında,hamakta uzanmış kokteylimi yudumlarken yağmur başlıyor ve ben içeri girip huzuru penceremden izliyorum.
Gündüzler sadece gündüzdü...
gecelerinse anlatacak şeyleri vardı.
sessizce dinledim...ağlayarak...
Çok istedim annemin karnında cenin olarak kalmayı,
Her sevişmelerinin ardından yeni gelen kardeşlerimle oyun oynamayı...

Hayatımı bok çukuruna attım üzerine bir sinek konsun da anlam kazansın diye.Terk ediyorum yürüdüğüm bütün yolları.Gururumu fahişelere armağan ediyorum.Fonda Damien Rice çalıyor.Hüznümü şarap şişesine doldurdum,yıllansın diye.Hangi kapıyı açmaya çalışsam kolu elimde kalıyor.Penisini elleriyle tutmuş on altılık çocuklar genel eve gidiyordu,öldürdükleri çocuklarına ağlayarak çıkıyorlardı kapıdan.Hayat ne kadar ağır geliyorsa,o kadar zevk alıyorduk yaşamaktan.Biri puştluk yapmazsa bize,kalbi kırık ölüyorduk.Susadığımızda en yakınımızdakinin ıslanmış vajinasından gideriyorduk susuzluğumuzu.Tanrı'nın gözüne girebilmek için birbirimizi küçük düşürüyorduk,yüzümüzdeki sinsi gülümsemeyle.Önümüze boklarını atsalar yiyecektik çaresizlikten.Gidiyorum ben dostlar,sakatatlarım size kalsın.

Herhangi bir yerde


yalnızlık buydu işte...gece bir dedi,ben iki...beynimde kokain etkisi...seviştiğim tüm adamlar uykudaydı bu saatte...ellermin uzandığı karanlıkta kimse yoktu...kaybolmuş hayatların etkisi çektiğim her nefeste iç organlarımı dolaşıyordu...bir damla düşse gözümden sanki dünyayı sel alacaktı...yalnızlığım sığmayarak içime duvarlara çarpıyordu...elimde bir kadeh şarap,aklımda ölenlerim...gitmek istedim,gidemedim,bütün yollar bu saatten sonra uzak...gece saat dört olmuş bende daha sabah...kapı çalsın diye bekledim...gelecekler için çok geçti artık...gece bir dedi,ben iki...geceyle ters düştük...